29 Kasım 2008 Cumartesi

Torbalı Belediye Başkan Adayı


Torbalı Bld. Bşk. A. ERMO

Ermo, İzmir – Torbalı Mavi Pastanesinde arkadaşlarıyla otururken sohbet yerel seçim yaklaştığı için siyasetin etrafında dönüyormuş. Filanca şu partiden adaylığını açıklamış, fişmanca bu partiden aday olacakmış, Sezai Tamer Esnaf Odası Başkanlığını bırakmadan aday olabilirmiş, Dr. İbrahim Öz aday olmak için hastaneden emekliliğini istemiş, Atilla Kaya'nın şansı yüksekmiş, İsmail Uygur'u CHP aday göstermeyebilirmiş vs. Ermo sonunda dayanamamış ve patlamış;

- “Yarın bende Torbalı Belediye Başkan adayı olacam!” Kısa bir süre masada şaşkınlık olmuş. İşin espriye vurmak isteyen bir arkadaşı,

- “Hangi partiden Ermo?” diye sormuş.

- “Bağımsız, Bağlantısız!” Makarayı devam ettirmek isteyen bir diğeri,

- “Eeee madem aday olacan anlat bakalım Ermo projelerini, neler yapacan Torbalı’ya?” Ermo tarihi cevabını vermiş;

- “Aferin size be! Yıllardır, aylardır aday olanlar meydanda bir projelerini sormazsınız. Merak etmezsiniz. Sıra yarın aday olacak Ermo’ya geldi mi hemen sıkıştırırsınız

- “Doğru söylüyorsun da kardeşim. Bizim onları gördüğümüz mü var? Bulmuşuz hazır adayı karşımızda sorarız, merak ederiz yapacaklarını tabii!!!” ERMO esaslı lafını çakmış;

- “Yok ondan değil. Siz söylediğini yapacak başkanı buldunuz ondan sorarsınız


Cenk SARIGÖL

28 Kasım 2008 Cuma

Aslanlar Köyünde Traktör Kazası


Aslanlar Traktör Kazası

1996 yılında Fakülteden sınıf arkadaşım Rizeli Fatih Temizel (eski Maliye Bakanlarından Zekeriya Temizel’in yeğeni) ve birkaç arkadaş daha Aslanlar Köyüne ziyaretime geldiler. Bir süre sonra Aslanları gezmek, görmek istediler. Bende traktörle gezebileceğimizi böylece hem daha az vakitte daha çok yer gezdirme imkanı bulabileceğimi söyledim. Bizim ev köy meydanında iki kahvehanenin tam karşısındadır. Ben koltuğa oturdum. Ve arkadaşlara seslendim;
- “Herkes hazır mı? Gidiyoruz sıkı tutunun
- “Hazır” cevabıyla ayağımı hafifçe debriyajdan kaldırmamla traktörün arkasından büyük bir gürültü geldi. Daha traktörün tekeri bir tut dönmemişti ki debriyajla frene aynı anda basıp durdum. Traktör kullananlar bilir. Tarım makinelerini takmak için arkasında “ortakol” diye isimlendirilen bir alet vardır. Traktörde takılı tarım makinesi yoksa sürücü koltuğuna öylesine tutturulur. Bizim küçük kardeşte tek saman teliyle iki dolayıp, bırakmış ortakolu. Lakin Rizeli olmasına rağmen İstanbul da doğup, büyümüş olan Fatih Temizel dostum. Traktöre nasıl binilir, nasıl, nerden tutunulur bilmediğinden düşmemek için ortakola sarılmış. Bizim traktörü hareket ettirmemizle birlikte 180 m. Boyu 105 kilo ağırlığı ile yere öyle çakılmıştı ki, kahvelerden duymayan kalmamıştı. Biz traktörden inmeden köylülerimiz koştu geldi. Fatih’in elini, yüzünü, başını soğuk suyla yıkadık hemen. Durumunu pek iyi görmedik. Beyin kanaması geçiriyor olabilirdi! Hemen arabaya atladık. Doğru İzmir Tepecik Devlet Hastanesine...

Doktora teslim ettik ama hepimiz çok endişeliyiz. Beyin cerrahı hemen bir kafa filmi istedi. Fatih, röntgen odasında filmi çektirdi. Diğer arkadaşlar hemen onu bir kıyıya oturttular. Ben filmi bekledim alıp, doktora hep beraber gittik. Doktor hepimizin yüzündeki endişeyi fark etmiş olacak ki, filme baktıktan sonra espriyle karışık,

- “Korkmayın çocuklar, kafanın her yerine baktım hiçbir şey yok!” Doktor bize şaka yapıyor, espriyle hem “endişelenecek bir şey yok”, hemde “kafanın içinde bir şey (beyin!) yok” anlamı çıkacak cümleler kuruyordu. Bizim Fatih Temizel espriyi anlamamış olacakki sordu;
- “Nasi yani doktor bey?
- “Bu rontgen şimdi senin kafanın içinin filmini çekmedi mi?
- “Evet çekti
- “Tamam işte ben kafanın her yerine baktım. Hiç birşey yok!” Biz bir taraftan gülüyorduk ama daha kopmamıştık. Rizeli Fatih Temizel arkadaşım doktorun dalga geçtiğini hala anlamamıştı. Ve şunu söyleyerek, doktor, hemşire ve odadaki tüm arkadaşları koparacak şu cümleyi kurarak, gülmekten gözlerimizi yaşarttı;
- “Ya ne olacaktı ki doktor bey, evel Allah Karadenizliyiz, Rizeliyiz bişey olmaz!!!


Cenk SARIGÖL

27 Kasım 2008 Perşembe

İsmail Uygur Rahatsızlanır


İsmail Uygur;

Neden Hacca Gitmedi?


Doktorların teşhisine göre içkiye bağlı siroz sebebiyle mide rahatsızlığı geçiren, kendi teşhisine göre küçükken geçirdiği sarılık yüzünden hasta olan Torbalı belediye Başkanı Ramazan İsmail Uygur ameliyattan çıktıktan sonra gazetelere,

"0 Kilometre gibi oldum!"

diyerek iyileştiğini anlatmaya çalışmıştı. Açıklamanın üstünden bir gün geçmeden kurada çıkmasına, kafilesi hazır olmasına rağmen islamın 5 şartından biri olan HAC ibadeti için kutsal topraklara gidemeyeceğini, doktorlarının izin vermediğini gene gazetelere açıkladı. Daha önce doktorlar izin vermediği halde imza karşılığı hastaneden çıkan Ramazan İsmail Uygur, bu sefer imza karşılığı yurt dışına Hac için çıkmak istemedi... Gerçekten sağlığından mı? Doktorların izin vermemesinden mi? Yoksa meydanı başkalarına bırakmamaktan mı bilemeyiz. Hacca gitmekten vazgeçti.

Herkesin bu konuda kafası karışıkken, tanıdıkları olaya açıklık getirmek için Ermo'ya müracat etmişler.

- "Ermo, İsmail Uygur neden vazgeçti Hacca gitmekten?" Ermo sanki bu soruyu bekliyormuş gibi beklemeden cevap vermiş;

- "Bunca şeyden sonra Hacca gitse ona en zor şeytan taşlamak ağır gelir!"



Cenk SARIGÖL

26 Kasım 2008 Çarşamba

Aslanlarlı Tarlada Açıkmış

Aslanlarlı Tarlada Açıkmış

Sanırım 1979 yılının yazıydı. Ben 5-6 yaşlarındayım. Amcamoğlu Cevdet Sarıgöl ile Maşat (Şehitler Köyü) yanındaki tarlada pamuk sulayan (o zamanlar kürekle ve büyük emekle sulanırdı) İzzet Karyağdı dayımıza öğle yemeği götüreceğiz. Yemek çıkını hazırlandı, sepete konuldu. Biz amcaoğlu ile yola çıktık. Lakin Acamın oğlunun o sıralar ciddi sapan merakı var ve kuş peşinde dolanıyor. Ben elimde artık sürükleyerek taşıdığım yemek sepetiyle ardından yetişmeye çelişıyorum. Kuş o ağaça gitti, buraya kondu, tam vuruyorduk derken saatin nasıl işlediğine bakmadan zamanı geçirmişiz. Bahçelerarkası Yolundan aheste aheste gidiyoruz. Bahçivan Dervişlerin (Aslanların Mezrası) geçtik. İzzet Dayım bizi uzaktan gördü. Küreği kaldırmış, bağırıp, küfürler savurarak sanki düşmana hucuma geçmiş Rahmetli büyük dedemiz Salih Karyağdı'nın Çanakkalede şehit düştüğü son taarruzundaki gibi üzerimize geliyor. (bende, sanki biliyormuşum gibi Salih Dedemin taarruzunu!) Korktuk tabi. Sepetin bir uçundan ben bir uçundan Cevdet tuttmuş döndük geri Aslanlara geri yollandık. Açlıktan ve bizi beklemekten sinirleri harap olmuş, bitap düşmüş İzzet Dayının epey bir arkamızdan koştuktan sonra aklı başına geldi. Ve avazının çıktığı kadar bağırdı;

"Yemek sepetini bırakın ulaannn! Yemeği bırakın bariii"

Bizde sepeti tarla yolunun ortasına bırakıp, köye kadar kaçmıştık. Aslında sabahın köründen beri kürekle tarlada çalışan, Aslan gibi açıkmış İzzet dayının bizim taa akşam üzeri getirdiğimiz çıkını nasıl açıp, yemeği nasıl yediğini görmekte zevkli olurdu ama bize atacağı dayağın onun yemek öncesi aparetafi olması pek hoş görünmedi küçük gözlerimize...

Cenk SARIGÖL
NOT; Yaşanmış bir olaydır.

25 Kasım 2008 Salı

0 Km. İsmail Uygur


Sıfır Kilometre İsmail Uygur


Alkole bağlı siroz yüzünden sık sık hastanelere düşen Torbalı Belediye Başkanı Ramazan İsmail Uygur sonunda ameliyat olur. Çıkışta gazetelere hemen açıklama yapar,

"...yaklaşan seçim sürecini göz önüne alarak ameliyat olmayı kabul ettim. Tırnaktan saç teline kadar alınan numuneler ile chek up yaptırdım. Keşke daha önce ameliyat olmayı kabul etseydim. Çok ciddi bir fiziksel değişim yaşadım. Sıfır kilometre seçime hazırım” demişti. Ama bir gün sonra Hac başvurusunu yerine getirmek gitmemesi yönünde doktorları açıklama yaptığı gibi kendiside;
"Çok istediğim kutsal topraklara rahatsızlığım yüzenden gidemiyorum. Doktorlar yasakladı!" dedi. ERMO'ya nasıl oluyorda İsmail Uygur bir gün içinbde kendi kendini böyle yalancı çıkardı diyorlar. Ermo şöyle diyor;

"Yılın son ayları Kasım ve Aralıkta 0 Km arabalar bile neredeyse 2. el fiyatına iner. Her acenta elinden eskisini çıkarıp, yeni modellerden getirmeye çalışır. ismail Uygur ne kadar 0 km'yim derse desin. Model düştü canım model"

24 Kasım 2008 Pazartesi

Aslanlar Köyü Yorumuyla; Top Sakal


Top Sakal


1995 yılında Kıbrıslı bir üniversite arkadaşım Ali Çoban, Aslanlar Köyü'ne ziyaretime gelmişti. Epey misafirimiz oldu. Ali o sıralar "Top Sakal" denilen çene altı sakalı bırakmıştı. Aslanlar Gençleri o vakitler böyle asortik, enternasyonel, popülist adetlere pek teveccüh etmezlerdi. Edenede ne yalan yazalım iyi gözle bakılmazdı. Arkadaşım Ali ile yüksek kahveye gittik. Yanımıza komşumuz Kudret Savaş'ın oğlu Derviş Savaş geldi. Derviş zaman sanırım 12-13 yaşlarında yeni yetme! Hoşbeşten sonra bizim Derviş aklına takılmış olacak ya da gıcık olmuş ki, Şöyle Dedi;

- "Ali abi şimdi bu sakalın ismi ne?" Kıbrıslı arkadaşım gayet doğal ve masumane cevap verdi;

- "Top Sakal"

- "Şimdi sen bu sakalı hiç kesmeyecen mi?"

- "Sıkılınca elbette kesecem. neden sordun ki?"

- "Dedin ya bunun ismi 'Top Sakal' yarın sıkılınca 'Sakal' gitti diyelim. 'Top' sende mi kalcak?"
Kıbrıslı Ali dumur halde sordu;

- "Nası ya?"

- "Abicim şimdi sana 'Topsakal Ali' diyorlar ya!"

- "Evet"

- "Hah işte! Yarın sıkılınca 'Sakal' kesilir diyon. 'Top' kesilemeyeceğine göre. Sana ne deycekler onu merak ediyom?"



Cenk SARIGÖL
Not; Yaşanmış bir olaydan aktarmadır

23 Kasım 2008 Pazar

Zengin Çingene

Zengin Çingene

Çingenenin birisi hazine bulmuş. Zengin olunca eski muhitini terk etmiş. Büyük bir eve taşınmış, lüks şekilde yaşamaya başlamış. Çıktığı kabı beyenmeyen kelebekler gibi aslını saklamaya çalışırmış. Diğer yandan eski komşularına zenginliğiyle hava atmak, Çingenelik zamanlarını ve çingenelerin yaşantısını küçümser olmuş.
Günlerden birgün eski komşuları, dostları bunu ziyarete gelmiş. İki katlı evinin içine almadığı eski dostlarını hemen kapının önüne oturtmuş. Onlara zenginliğini ispatlamak ister gibi güzel yiyecekler getirmiş ama sadece tadımlık. Bu arada televizyonlar yeni yeni çıkmıştır ve sadece çok zengin kimselerin evinde televizyon vardır. Kapının önüne oturan gariban çingenelerin kulağına zengin arkadaşlarının özellikle sesini son ayar açtığı, içerdeki televizyondan "cıv cıv, bili bili, kaptan spak, beni ışınlayın" vb. gibi sesler gelmekteymiş. Sonunda birisi dayanamayıp,
- "Abe Alişim Ercazım, ne var beya tilivizyonda? Bakalım acık be şuna."
Eski arkadaşlarına yeni yaşantısını gösterecek, eski yaşantısını yerecek bir fırsat daha yakaladığını düşünen zengin Çingene, kuru fasulyeyi çok yiyen Çingeneleri ve televizyondan sesi gelen Uzay Filmini birleştirip, sanki izlemeye değmez bir şey havası veren şu cümleyi kurar,
- "Yok şugar bişey be. hiç sevmem FASULYEDEN ROBOTİ film"

Cenk SARIGÖL

22 Kasım 2008 Cumartesi

Nerden geliyon?



Nerden geliyon?

Ödemişli Mehmet ve Mustafa isimli iki genç İzmir Kısık Sanayi sitesinde Mobilya Atölyesinde çalışmakta ve Karabağlarda bir bekar evinde kalmaktadırlar. Boş vakitlerinde vücut geliştirme çalışan iki Ödemişli haftasonları Kordon Boyunda turlamayı ve İzmir Körfezine karşı oturup, çiğdem çıktatmaya bayılamaktadır. Yine bir hafta sonunu böyle geçirdikten sonra eve dönmek için Konak Otobüs Durağına yürümeye başlarlar. Hava alacakaranlık olmuştur. Bu sırada karşıdan oldukça alımlı, sarışın, uzun boylu bir kızın koltuk altında kitaplar ve ‘T’ Çetveli ile gelmektedir. Alacakaranlıktan yararlanarak, akıllarından kıza laf atmayı geçiren kafadarlardan Mehmet arkadaşına,
-“Mıstıfa hu gıza bi laf atıve gari akıdeş
-“Ben neyi atıyon Memet? Sen edeyive gari ne dicesen!” Mehmet bakmış arkadaşından umut yok ve iş başa düştü diye düşünerek, vücut gelişmiş koca Ödemişli gibi tam kızın yanından geçerken sokak litaratürüne girecek lafı patlatmış!
-“Mektepten mi geliyon sarışın bumba?


Cenk SARIGÖL

21 Kasım 2008 Cuma

Sahadaki Tek Aslanlar Köylü



Sahadaki Tek Aslan...


80'li yıllarda kurulan Aslanlarspor bölge turnuvalarında fırtına gibi esmektedir. Çırpı Nahiyesi, Hasköy, Torbalı Kaymakamlık Kupası gibi zamanın gözde futbol turnuvalarında kupalara ipotek koymuştur. 1982 yılında Torbalı Kaymakamlık Kupasını Torbalıspor'u bile yenerek alırlar. Genç Aslanlar çok hırslıdır. O kadar hırslıdırlar ki, toplara kafa, göz, beden, omuz dalarlar. Taraftarın ve futbolcuların kavgacılığı ve kırmızı kart liderliğinide katıldıkları hiçbir turnuvada kaptırmadıklarını belirtmekte yarar var. Bu kısa bilgiden sonra gelelim yerel fıkramıza;


Aslan Köylü

1982 yılında Torbalı Kaymakamlık Kupası Torbalıspor'uda devirerek alan Aslanlarspor, o yıl TSYD Kupasını 9. kez evine götüren Altayspor tarafından 'Centilmenlik Maçı' için Alsancak Stadına davet edilir! Aslanlar Köyünde sevinç vardır. Maç günü bir otobüs Alsancak Stadına giderler. Fakat Altay'ın kendilerine karşı paf takımını çıkaracağını öğrendiklerinde hayal kırıklığına uğrarlar. Kızarlar, köpürürler. O yılların bıyıkları yeni terleyen en hırslı ve genç Aslanlarsporlusu 'Sarı Ergün' lakaplı Ergün Erdoğan'dır (Babamın Süt kardeşinin yani süt amcam Erdal Erdoğan'ın oğludur). Karar verilir Altay'ın yaptığı bu centilmenlik davetindeki centilmenlik dışı davranışa misliyle karşılık verilecektir.
Sarı Ergün'ün Aslanlarspor'un en genç oyuncusu olarak sahaya tek başına çıkmasına karar verilir. Diğer oyuncu ve taraftarlar Kordan Boyunda vakit geçirecek, maç bitince Konak Meydanı Saat Kulesinde buluşacaklardır. Buluşma saati geldiğinde orada toplanırlar. Bir müddet sonra Sarı Ergün gayet perişan ve moralsiz Kemeraltı Çarşısı tarafından salına salına gelmektedir. Takımı çalıştıran Muhsin Hoca (o yıllarda Şemikler Lisesini Türkiye Voleybol Birinciliğine taşımıştı) öne çıkarak sorar,
- "Ne oldu olum Ergün?" Tek başına Altay PAF takımıyla maça çıkan Sarı ergün üzgün bir ses tonuyla cevap verir;
- "Hocam Maç 1 -1 bitti alamadım..." Herkes sevinmiş ama Sarı'nın üzüntüsünede şaşırmıştır. Altay'ın Paf takımına karşı tek başına sahaya çıkan Aslanlarsporlu Sarı Ergün 1 -1 skora sevinmek yerine maçı alamadığına üzülmektedir. taraftarlar moralini düzeltmek için,
- "Olsun ya sıkma canını bir dahaki sefere yenersin! sen anlat hele nasıl oldu maç"
- "Hakem taraf tutuyordu abi. Yazı - Tura atıldı. Başlama vuruşu bizde. bunlar laubali laubali toplanmışlar. Baktım kaleci önde direkt, Allah ne verdiyse vurdum. Hop top ağlarda. 1 - 0"
- "Hadi ya, çamur yapsaydın. Yatsaydın skorun üstüne bizim oğlan" Sarı anlatmaya devam eder,
- "Bunlar golü yeyince, orta sahada başlama vuruşu yapacak. Ben daha topa vurur vurmaz kaval kemiğine depiği yapıştırdım. O yerde ama gole gidiyorlar hekem 'avantaj' dedi. Baktım topu alan gidiyor koştum arkadan tabanları gösterdim. Gene 'avantaj' ama adamlar kalabalık ben yerden kalkana kadar topu başkası kaptı. tüm gücümle koştum onada yatarak daldım. ceza sahasının 15 m. dışında sağ taraftayız. Bizim kale boş ya, topa birisi kaleye doğru vurdu. Koştum koştum topun peşinden tam kaleye yakın Altaylı'nın biride hızla geliyor. Benden önce topa yetişebilir. ceza sahası içinde öyle bir omuz attım ki, nerdeyse kendi sahalarına geri gidecekti. Ama top gidiyor tam kale çizgisinden girecek, üstüne uçtum elle tuttum." Kalabalık etrafına toplandığı Sarı Ergün'ü can kulağı ile dinlemektedir. Biri sorar,
- "eee sonra ne oldu?"
- "Hakem elini cebine attı kart çıkaracak. Ben hemen itiraz ettim. 'Ben aslında kaleciyim' elle tutabilirim diye.." Aslanlarspor taraftarından sesler yükselir,
- "Doğru, doğru iyi demişin sonra ne oldu? Ne dedi Hakem?"
- "Hakem, 'tamam haklısın onu geçtim. Elle tutmana kart çıkarmayayım. Ama elle topu tutana kadar ceza sahası dışında 3, içinde 1 kırmızı kartlık faul yaptın. Yani 4 kartlık, bir penaltılık' dedi"
Taraftarlar içinde bulunan Dede lakaplı Nusret Günay söze karıştı;
- "B.k var o kadar sert oynacak demi? Ne olsu sona?"
- "Hakeme 'o zaman penaltı geçersiz, kullanamazlar' dedim." Dede gene söze girdi,
- "Ne kullanamazlar bal gibi penaltı işte. Kendin dedin 'adamı kendi sahasına gönderdim' diye. Neden kullanmasın adamlar?"
- "Kullanamazlar abi! Bana ilk 3 faulden kırmızı kart gösterirse 4. hareketimde penaltılık faulde ben normalde zaten oynamıyor olurum. O zaman penaltıda olmazdı. Hakem bariz taraf tuttu. Beni oyundan attı. Altaya boş kaleye penaltı çektirdi. Ben hayatımda bu kadar taraflı hakem görmedim!"


Cenk SARIGÖL

NOT: İlk paragraf dışındakiler tamamen hayal ürünü ve kurmacadır. Hakkında fıkra yazacağımı söylediğimde 'sen ne yazarsan kabulümdür' diyen Emmioğlu Ergün Erdoğan'a armağan olsun.

20 Kasım 2008 Perşembe

Torbalı Belediyesinde; Kimi Heykel, Kimi Villa Diker



Torbalı Belediyesinde; Kimi Heykel, Kimi Villa Diker


Çamlıca (Çakallar) Köyüne yaptırılan ve herbirinin değeri 700 bin ytl. olarak iddia edilen villaların son rutuşu Köpek Kulübelerinin Torbalı belediye Ekipleri Tarafından buraya konmasıyla ilgili Torbalı Belediyesi Fen İşleri sorumlusu Yusuf Balık, “Belediye ekiplerimiz Çamlıca köyünde çalışma yapıyordu. Köye araçla komprasör getirildi. Ben de köye gelen ekiplere yaptırdığım köpek kulübesini evime götürüp indirmelerini istedim” dedi.
Kahvede okuduğu bu haber üzerine ERMO içlenmiş,

- "Ne memleket şu Torbalı be arkadaş? Torbalı Belediyesinde; Kimi Heykel, Kimi Villa Diker. Belediyemiz sınırları dışındaki köyde çalışma yapar, arada villa diker. Kayrak taşı Muzaffer Kebapçıgil Koruluk Kafe'ninkiyle aynı. Ustalar aynı Tireli usta. Çevre düzenlemesi belediye işçileri. Ya biz bunları belediyeyi kendilerine çalıştırsınlar diye mi yoksa bize hizmet edecekler diye mi seçmiştik? Aklım almadı gitti... BALIK baştan kokar diye boşuna dememişler! bereket adam insaflıymış, ya belediyenin çeyrek olimpik havuzunuda villasının önüne yaptırsaydı?" baknz. http://cenksarigol.blogspot.com/2008/08/adam-olmayz-biz.html


Cenk SARIGÖL

19 Kasım 2008 Çarşamba

Aslanlar Köyü Molası



İzmir Valisi Kazım Dirik Paşa'nın Aslanlar Köyü Molası

Cumhuriyetin ilk yıllarıdır ve yurt genelinde okuma - yazma seferberliği başlatılmıştır. Kampanyanın sloganı 'her köye bir okul' olarak belirlenmiş. 1932 yılında Ödemiş - Gölcük Yaylası'na yol yapım çalışmalarını denetlemek için İzmir'den yola çıkan Vali Kazım Dirik Paşa, Aslanlar Köyü 'Naylon Kahvehane' (asfaltın kenarında bulunur ve o zamanlar yaınından dere akarmış) de mola verir. Aslında Paşa birazda hemşehrileriyle (kendisi Manastır 1880 doğumludur) hasret gidermek istemiştir. Paşaya dereye bırakılan testilere çalınmış, buz gibi ayran ikram edilir.
Bu arada Aslanlar Köylüleri Vali Kazım Dirik Paşa'dan köyleri için bir okul ister. Paşa bu isteğe çok sevinir. Zira "Her Köye Bir Okul" (bu paşanın kendisinin İzmirde başlattığı bir uygulamadır. Asıl ulusal kampanya 1948 yılında aynı isimle başlatılır) fikriyle hareket eden paşa buna çok sevinir. Aslanlarlılara şöyle der;
- "Bir şartla olur! Malzemeler bizden okulu yapmak sizden"
- "Olur Paşam" der köylüler.
- "O zaman biz valilikten size malzeme gönderelim. 10 güne malzemeler gelir. Ben 3 ay sonra Ödemiş'e yine gideceğim. Buraya uğrarım. O zamana kadar en azından temeli atmış olun!"
Aradan 3-4 ay geçer. İzmir Valisi Kazım Dirik Paşa tekrar Ödemişe yola çıkar ve Aslanlar Köyü'ne uğrar. Fakat bırakın okulun temelini, gönderilen malzemeler bile yoktur ortada. Muhtar mahcup şekilde,
- "Paşam tam tütün zamanıdır. Köylüler kendi işlerinden imeceye katılamadı. Malzemelerde geceleri alınmış"
Kazım Dirik Paşa bu işe çok kızar. Durumu hemşehrilerine yakıştıramaz ama Aslanlar Köyü'nün mübadelede gelenlerin ilk sığındıkları yer, onlara kucak açan merkez olduğunuda bilmektedir. Daha ilginç olan köylülerin en çok övündükleri şeyin, Selanik'te de aynı ismi taşıyan köylerinin "Aslanlar" olan adı olduğunu bilmektedir. Aslanlar Köylülerini okul yapımı için harekete geçirmenin bir yolunu bulur ve onları can damarından vuran şu sözleri söyler,
- "Eğitim yılının açılmasına 1 ay var. Tepeköy (Torbalı)'e geleceğim. Burayada uğrayıp, teftiş edeceğim. Eğer okulun temelini gene göremezsem. Köyünüzün ismini 'KEDİLER' diye değiştireceğim."
Kazım Dirik Paşa dediğini yapar ve takriben 1.5 ay sonra Aslanlar Köyü'ne yine gelir. Okul temelini görmemekten korkan Vali, birde ne görsün! Aslanlar Köylüleri okulu bitirmiş. Hemde zamanın şartlarında çok güzel ve büyük bir okul. İzmir Valisi Kazım Dirik Paşa'nın öngörüsü ve tehdidi tutumuştur. Köylerinin ismine önem veren Aslanlarlılar, değiştirmesinden korkarak, imece usülü kısa sürede okulu tamamlamışlar. Vali Paşa'nın keyfine diyecek yoktur. Ayranlar gelir, kuzular kesilir, bazı köy kadınları Paşa'ya Mekodonya'ya özgü yemekleden Karabulamaç, Kestirmeli, Akıtma yapar getirir.
Paşa'nın neşesinden ve samimi duruşundan cesaret alan bir Aslanlar Köylü yanına yaklaşarak bir ricada bulunur,
- "Paşam, bende çadırda yaşarım. Erkek evladımda yok. Kendim hastayım. Şu köylülere söylesende ben garibede bir yapsalar"
İzmir Valisi Kazım Dirik Paşa bu köylüye öyle bir cevap verirki, onun güzel bir vecibesi olarak, kendinden sonra İzmir Valiliği (eski bina) duvarına yazılır. Paşanın Aslanlar Köyünde bir köylüye söylediği ünlü söz Şudur;
"Efendi, DEVLET İŞLERİ SANA, BANA OLURSA LAF, UMUMA OLURSA HAYIRLI OLUR"

Cenk SARIGÖL
NOT: Bu olayı köyümüz yaşlılarından Rasim Şekeroğlu, Recep Karagöz (Allah Uzun ömür versin) ve Ahmet Toptop ile Ali Ulaş'tan (Allah Rahmet eylesin) ayrı ayrı dinlemiştim. Daha sonra üniversite yıllarında tanıştığım. Merhum Alparslan Türkeş'in yakın dostu, zamanın gözde gazetecilerinden, HürEfe Gazetesinin ve matbaasının sahibi rahmetli Şeref Üsküp'ten ayrıntılı şekilde dinledim. Hatta Şeref Üsküp, Aslanlar Köyü ile ilgili bu olayı "Egede İlginç Olaylar" ismiyle bastığı kitaba 2.5 sayfa olarak, almıştır.

18 Kasım 2008 Salı

Kim Kazanacak?



Kim Kazanacak?


Torbalı Merkezde Colayların Kahvede nargile içip sohbet eden Ermo ve arkadaşları yaklaşan yerel seçimler ve adaylar üzerine laflıyormuş. Hangi parti hangi mahallede güçlü? Kim ve hangi aday kazanabilir? sorularına herkes yorum getirmekteymiş. Bu konulara ilgisiz nargilesini çeken Ermo'ya dönüp, birisi sormuş;

- "Ermo, Torbalıda her parti ve aday güçlü olduğunu, kendilerinin kazanacağını söylüyorlar"

- "Doğrudur!"

- "Nasıl olur? Hepsinin birden kazanması mümkünmü?"

- "Kardeşim hangisi kazanırsa kazansın sonuçta kaybeden biz olmayacakmıyız? Daha ne soruyorsun?"


Cenk SARIGÖL

17 Kasım 2008 Pazartesi

Mücadeleye Devam





Mücadeleye Devam



Torbalıların karşılaştıklarında birbirlerine söyledikleri sözlerden birisidir.
"Ne mücadelesi?" diye soracaklara hemen aktaralım;


Torbalıda yıllardır faaliyet gösteren büyük ekmek fırınlarından birisinin adı "Mücadele Ekmek Fırını" adını taşır. İlçemizin güzel insanlarından ve hayırseverlerinden Hüseyin Yeşilbaş'ın işlettiği fırın artık, Torbalıda hal - hatır sorarken literatüre girmiştir.


İki Torbalılı karşılaştığında birbirlerine hal - hatır sorulurken,


- "Nasılsın? Nasıl gidiyor hayat?" sorularına genelde, 'Ekmek davası işte koşturuyoruz' diyen ülke insanın kurduğu cümlenin Torbalı özelini,


"Mücadeleye Devam" olarak kullanmaktadır.




Cenk SARIGÖL

16 Kasım 2008 Pazar

Çaybaşılı Roman Sadullah


Çaybaşılı Roman Sadulah

Rivayet odur ki, çok çok çetin bir kış Torbalı'nın içinde bulunduğu Küçükmenderes ovasını karlar altında bırakmış. Alışık olunmadığı şekilde keskin geçen kış yüzünden, donarak ölenler olmuş. Bunu duyan ve ölümden çok korkan Çaybaşı Roman Mahallesi sakinleri şöyle bir karar almışlar;
"Soğuklar bitinceye, kar kalkıncaya kadar dışarı çıkılmayacak"
Dışarı çıkılmayacak ama ne yenilecek, ne yakılacak? Bir hafta 10 gün sonra evlerde yiyecekler tükenmeye yakacaklar bitmeye başlamış. Herkes pencere önlerinde dışarda birini görsemde seslenim, birşeyler istesek diye bekleşmekteymiş.
Sepetçi Sadulah'ın durumu daha kötüymüş. Yakacak bittiğinde karısı, Menekşe onu dışarı salmamış, donmasından korkmuş,
- "Gitme Sadulah, çıkma Sadulah! idare ederiz beya!" demiş durmuş. Böylece 4-5 gün daha idare etmişler. Evdeki, sandalye, masa, eski kilim, hasır makinesi, boya tekneside yakılmış. Evde yakılacak birşey kalmayınca gitme diyen karısı başlamış yakınmaya,
- "Yayılıp durma Sadulah, kalk odun bul Sadulah, Çay (Fetrek Çayı) odun getirmiştir topla Sadulah. Bebeler donacak Sadulah. Cicular (çocuklar) üşür, sen nası bubasın. Çıkasın dışarida toplayasın yakacak. Dunacayız be adam. Yapasın bişeycik"
Hep "Bugün idare edelim yarın yeminnen çıkacam dışarı" desede Sadulah, makineli tüfek gibi saydırmaya başlayan karısı Menekşe'yi durdurmak ne mümkün. Evdeki Gırgır olmuş sade dır dırı dır. Sadulah şişmiş şişmiş sonunda,
- "Tamam ulan kari, getir baltayi çıkacağım dışarı" demiş.
Karısı baltayı getirmiş getirmesine ama, Sadulahın tüm giysilerini taktığından bir üstündeki gömlek, birde kalın bir gömleciği kalmış. Karı elbisesi giymeyide kendine yakıştıramayan Sadulah,
- "Madem üleceğiz. delikanlı gibin, mertçe geberekte namımız kalsın alemde" diye düşünerek, üstüste giydiği iki gömleğin yakasınıda göbeğine kadar açıp, bir elimde balta şişine şişine atmış kendinhi sokağa, tüm roman mahallesi sakinleri pencerede bu kahramanı izlemektedir. sadulah bir savaş kahramanı gibi ilerler sokağın ortasında, hakkında ev içlerinde yüksek sesle yapılan bazı konuşmalar kulağına geldikçe daha bir güven gelmektedir içine,
- "Yiğide bak. Ne yiğit adam be. sizde adam diye başımıda durursunuz Sadulaha bakında ibret alın.."
Bu arada Sadulah yüksek sesle bağırarak, ve elini açtığı sinesine vurarak, şovunu yapar,
- "Es be deli rüzgar, vur be acı soğuk, vur yiğidin bağrına bağrına" yerde don oladuğundan, her bastığı adımda 'kart, kırt, kurt, tırt, çırt' sesleri gelmektedir. Onuda havasına katar,
- "Ah ulan zalım rüzgar bırak bebeleri, kadınları, korkakları. Bak burda adımından yer ağlayan yüğit var. Vur sinesine"
Elbette bu kısa ama unutulmaz yürüyüş, mahallenin bitmesiyle sona erer, artık pencereden bakan, alıkışlayanlar yoktur. Sadulah gömlet düğmelerinin hepsini ilikler, kollarıyla kendini sarmaya çalışır gibi çaprazlama ellerini pazularının üstüne koyar. Büzüşür ve kafasını hafifçe soğuğa kaldırıp,
- "Lan kahbe rüzgar, neyi kanıtlamaya çalışıyorsun? Bırak beni. Bulmuşun garibi vurursun ensesine ensesine, ben senin denginmiyim? Güçün yetiyorsa sen oduncuya dalaş, kömürcüye çat. Ne istiyorsun garipten?"
Sadulah havaların ısınmasıyla çay kıyında donmuş olarak bulunur. Ama cenazesinde her romanın söylediği söz şu olur;
"Ne yiğit adamdı"
Cenk SARIGÖL

15 Kasım 2008 Cumartesi

Torbalı Ticaret Merkezi



Torbalı Ticaret Merkezi


İzmir - Torbalı ilçesi Torbalı mahallesi Gar Kahvesinde çayını yudumlayan Ermo'nun yanına komşusu gelmiş. Çaylar ısmarlanmış. Söz dönmüş dolaşmış, Metropolis (Ana Tanrıça) Antik Kentine 1.5 km mesafede Kabacakırı'na kurulacak Organiza Sanayi Bölgesi (OSB) konusuna gelmiş. Torbalı Ticaret Odasının teşfiki, Torbalı Belediyesi'nin sessizliği, Torbalı Ak Parti yönetiminin tebkisizliği konuşulmuş.

Muhabbet sürerken, Komşusu Ermo'ya sormuş;

- "30 sene önce 3 - 5 fabrika kurulduğunda Torbalıda olay olmuştu. Şimdi her yeri sardılar. Metropolise 1.5 km yakına OSB kuruyorlar. Bu iş ne zaman duracak?"

Ermo bu soruya soruyla karşılık vermiş;

- "Sen 'Atrium' ne bilirmisin? Meropolis kazılarında ortaya çıkan antik ticaret binası..."

- "İyide benim sorumla ne alakası var Ermo?"

- "Çok alakası var! Bu Kabacakırı OSB ne zaman ki kurulur ve Torbalı Ticaret Odası binası Metropolis 'Atrium'a taşınır o zaman Torbalıda saçma sapan sanayileşme son bulur."

- "Yok canım sende ilahi Ermo! O kadar uzun boylu olmaz."

- "Sen öyle san hele bir etrafını sanayi tesisleriyle kapatsınlar, Ticaret Odamız ve Belediyemiz el ele 'Tarihi, Turistik, Geleneksel ticaret yerlerimizi canlandıralım' kampanyası düzenleyip, Ticaret Odasını Atrium'a, Belediye meclisini de Anfi tiyatroda yapmaya başlarlar..."


Cenk SARIGÖL

14 Kasım 2008 Cuma

Bize Değil

Bize Değil

İzmir - Torbalı'ya bağlı SAĞLIK Köyü vardır. Eski adı "Cellat"ı muhtemelen bu ismi, yaslandığı ve tepesindeki "Keçi Kalesi" ile ünlü "Cellat Dağı"ndan almıştır. Torbalılı cigara tiryakilerinin en çok yaptığı esprilerden birisi bu Sağlık Köyü ismiyle ilgilidir.

Rivayet odur ki bu köye ismini Gazi Mustafa Kemal Atatürk vermiştir. Osmanlının ilk demiryolu olan İzmir - Aydın Demiryolu'nunun Sağlık Köyünde de bir istasyonu vardır. Uluğ Önder Trenle yaptığı bir yurt gezisinde Cellat İstasyonu’nda (Sağlık Köyü) durmuş. Bir kahve içimi.. Köyün adını sormuş önce. “Cellat” demişler. Atatürk bu adı beğenmemiş. “Sağlık” olsun demiş. Köyün ismi bundan sonra Cellat değil Sağlık Köyü olmuş... Bir kahve içimi oturduğu istasyonda Sağlık Köyünün adını ve o zamanlar bataklık olan önündeki ovayı kanallar açtırarak, tarıma kazandırarak, ekonomik durumunuda değiştirmiştir.

Torbalılı ciğara tiryakilerinin esprisi ise şudur;
Tiryakinin çok cigara içmesinden yakınan, onun sıhhatini düşünen, bu kötü alışkanlıktan kurtulmasını arzulayanlar genelde şunları söyler ve Torbalılardan şu cevapları alırlar;

"İçme şu sigarayı! bak sağlığa çok zararlı..."
- "Tamam işte Sağlığa (Sağlık Köyü) zararlı, Tepeköy'e değil!"

"Şu cigara alışkanlığın sağlığına zarar veriyor"
- "Bana ne veriyorsa ki? benim Sağlık'ta yarım dönün tarlam mı var?"

"Ya niye içiyosun bu sigarayı? Sağlık elden gidiyor, hiç düşünmüyormusun?"
- "Nasıl elden gidiyor? Sağlığa Yunan mı dayanmış?" vb.

Cenk SARIGÖL


13 Kasım 2008 Perşembe

Yıkmak, Yıkmak



Yıkmak, Yıkmak


Torbalı Belediye başkanı Ramazan İsmail Uygur'a gazeteciler sormuşlar:

- “En çok sevdiğiniz iki şeyi söyler misiniz?


Ramazan İsmail Uygur tez elden cevap vermiş,

- “Birincisi Kendi heykelimi yapmak, resmimi reklam panolarına yapıştırmak, ismimi belediye sarayının üstüne çaktırmadan (Hoşgeldin Ramazan) yazmak, pazaryerlerine adımı vermek (Ramazan Panayırı)...."


Pekiya ikincisi,

- "Kendi heykelimi yıkmak, kafeleri yıkmak, kantin yıkmak, dükkan yıkmak, sanayi yıkmak, Ağaç yıkmak, çam yıkmak, yıkmak, yıkmak..."


Cenk SARIGÖL

12 Kasım 2008 Çarşamba

Orası Dolu



Orası Dolu


Torbalı Ticaret Odası'nın Kabacakırı'na Organize Sanayi Bölgesi (OSB) kurma çalışmaları tam hızla devam ederken. Eğrek Meydanında Ermo ile karşılaşan bir Tepeköylü bir bilen olarak danışmış;

-Ermo kardeş, bu OSB Kabacakırı'na Metropolis'e yakın değilde, başka yere kurulsa olmaz mı?

-Nereye mesela?

-Bence Uyuzdere mevkiine yapılsa daha iyi olur!

Ermo bu cevaba sinirlenir;

-Orasıda Metropolis'e yakın değil mi? Kabacakırı Güneydoğusu, Uyuzdere Kuzeybatısı. Hem Uyuzdere'ye kesinlikle izin vermezler, orası dolu...!

-Nasıl dolu Ermo? Bomboş alan...

Ermo son cevabını verir ve yürür;

-Uyuzderede Deve Güreşi yapılıyor. Oraya Torbalı Belediyesi kesinlikle OSB izni verdirmez!


Cenk SARIGÖL

11 Kasım 2008 Salı

Domates Güzeli



Domates Güzeli


Bildiğiniz gibi Ayşen Guruda'ya şöhret basamaklarında en fazla yardımcı olan TV için çektiği skeçlerde canlandırdığı, 'Domates Güzeli Nahide Şerbet' tiplemesidir. Bu tiplemenin revaçta olduğu dönemlerde İzmir'e gelen Guruda, Eşrefpaşa Halk Pazarına dolaşmaya çıkar. Eşrefpaşa Pazarına Aslanlarlı pazar esnafı veya sebze - meyve üreticisi çok rağbet eder. Cumartesi günü akşam mallar kamyonlara yüklenip, gönderilir. Pazar günleri sabah namazından sonrada pazarcılar bir - iki dolmuş köyden yola çıkar. Üretici ve Tüketiciyi doğrudan buluşturan pazarlandandır Eşrefpaşa Pazarı.

Yanındakilerle pazarda dolaşırken, Aslanlarlı pazarcının yandaki tezgahta bulunan arkadaşına şöyle seslendiğini duyar,

- "Ako bak len, *Domat Güzeli değil mi bu?"

Daha sonraları çıktı TV ve Radyo programlarında başına gelen, komik bulduğu ve en çok güldüğü gerçek olaylar arasında bunu sayar. Domates güzeli bir çırpıda domat güzeli olmuştur!

*Domat; Arslanlarlılar Domatese 'domat' der.

10 Kasım 2008 Pazartesi

İsmiyle Müsemma



İsmiyle Müsemma

Torbalı İç Anadolu Sevenler Derneği, Kabaçakırı’na Organize Sanayi Bölgesi (OSB) kurulmasına destek veriyormuş. Muzaffer Kebapçıgil Koruluğunda yürüyüş yapan bir Torbalılı, Ermo’yu bankta çiğdem çıtlatırken görmüş. Yanına gidip,
- Ermo bilader! Metropolise 1.5 km yakın Kabaçakırına OSB kurulmasına bazı Sivil Toplum Kuruluşlarıda destek veriyormuş... Olurmu böyle şey?
- Hangi Sizil Toplum kuruluşlarıymış bunlar?
- Torbalı İç Anadolu Sevenler Derneği başı çekiyormuş!
- Onda şaşacak ne var? Birde Ermo’yu bunlarla rahatsız ediyorsun!
- Ne dedik şimdi Ermo? Açıklasana, neden şaşırmayalım?
- Derneğin ismi İç Anadolu Sevenler Derneği olduğuna göre onlardan Torbalıyı sevmelerini bekleme bence...!
Fıkra için Recep Kibar'a Teşekkürler

9 Kasım 2008 Pazar

Organik


*Organik Mal*

Arslanlar Köyüne gelen iki kabzımal (meyve - sebze komisyoncusu) Yüksek Kahveye oturmuşlar. Garsona iki çay söylemişler. Garson Dede lakaplı Nusret Günay. Dede yanlarına gelince sormuşlar,
- "Bilader sizin köyde 'Organik Mal' var mı?"
Dedenin şaşkınlığı kısa sürmüş, şöyle bir kahvehanede oturanları süzüp, eliyle kabzımallara gösterdikten sonra,
- "Valla Organ da çok, malda çok! Ama bu 'nik' ne onu anlamadım!" Tam bu sırada Dedenin söylediklerini duyan ve az bucuk internetten anlayan bir Aslanlarlı genç,
- "Dede 'nick' demek 'rumuz' demek 'lakap' gibi birşey yani..." Dede muhtemelen aklında yaptığı kısa mukayeseden sonra Kabzımallara son cevabını vermiş,
- "Beyim, bizde organda, malda, lakapta çok! Ama daha Organlara lakap takacak kadar işi ilerletmedik!"

*Organik Mal*; "Üretiminde hiçbir kimyevi ve sentetik madde kullanılmadan yetiştirilen tarım ürünleri. veya yapımında kimyevi ve sentetik kullanılmadan tamamen doğal ürünler kullanılarak yapılan mal ve ürünler."

Cenk SARIGÖL

8 Kasım 2008 Cumartesi

Planlarımız Yarım Kalmasın


Planlarımız Yarım Kalmasın

İzmir - Torbalı Belediye Başkanı Ramazan İsmail Uygur ikinci dönem adaylığını açıklamış. Torbalılardan oy isterkende gazetelere, seçmene şöyle diyormuş;
- "Sayın Torbalılılar işlerimizin yarım kalmaması, İcraatlarımızın kesilmemesi, Planlarımızın devam etmesi için sizden tekrar görev bekliyorum!"
Uygur'dan sık sık bu sözleri duyan ve sıkılan bir Torbalılı Çamlık'ta karşılaştığı Ermoya,
- "Ermo bizim Uygur durmadan, 'icraatlar kesilmesin, planlarımız yarım kalmasın bana oy verin' diyor. Ne demek istiyor, ne planı bu?"
Ermo lafı gediğine koymuş;
- "Ya onun olsa olsa bir 4 yıl daha belediye başkanlığı yapma planı vardır!"

Cenk SARIGÖL

Okuyup Adam Olsun


Okuyup Adam Olsun!

Torbalıda mola veren biri, karşılaştığı Ermo'ya;
- "Sizin Torbalı Belediye Başkanı Ramazan İsmail Uygur Atatürk heykelinin yanına kendinin elinde bayraklı ve karısının meşale tutan heykelini yaptırmıştı. Sonra neden kaldılar onu?"
Ermo meydandaki dev bayrak direği ve Atatürk Heykelinin elindeki kitabı işaret ederek,
- "Atam onu hal diliyle uyardı. Öyle bayrak sallamak, meşela tutmak, bayrak direği dikmekle aydınlanma olmaz, adam olunmaz! Önce okuyacaksın... Ben yanımda bayrak sallayan fanatik istemem. Yalakaları sevmediğimi şu elimde tuttuğum kitabı (nutuk) bir kere okusaydın bilirdin..!"
Adam Ermo'nun bu felsefik ve mistik izahına kendini kaptırır ve sorar,
- "Adam oldu mu peki sizin belediye başkanı?"
- "Ben onu bilmem ama buraya geri dönmedi. Eşi burda. Yerine birini vekil gönderdi. Kendisi hala okuyor olmalı!"
- "Eşini neden burda bıraktı?"
- "Okuyup Atanın istediği gibi adam olunca en azından eşimin heykelini kaldırıp, kendini koyduracaktır!"
- "Nasıl yani?"
- "Ya anlasana kardeşim. Devlet arazisini parselleyenler gibi burayı parsellediler. Köy mezarlığına aile mezarlığı çevirir gibi işte..!"

Cenk SARIGÖL

7 Kasım 2008 Cuma

Onlarda Bizi Aldatmış!


Onlarda Bizi Aldatmış!

İzmirde 15 yıl kadar oluyor maçta yanıma süzme Karadenizli müthiş çenebaz
bir vatandaşımız düştü. Günün olayı idi Nataşa konusu. Evli idi, onun da
ilgisi vardi Nataşalara.. Dayanamadım sordum.
- "Abi insanın karısını aldatması nasıl bir duygu? Suçluluk duymuyormusun?" Verdiği cevap şu oldu:
- "Onlar da karı diye yıllarca bizi aldatmışlardur da..!"

Nafi İLERİSOY'dan nakleden Süleyman Çimen'e teşekürler.

6 Kasım 2008 Perşembe

Ceza Usulü





Ceza




Fıkra buya Torbalı siyasetinin en iddialı rakipleri Ramazan ismail Uygur ve Mahmut Atilla Kaya ölmüş! Sorgudan sonra Uygur'un yanına çirkin Rahibe Teressa fiziğinde bir kadın getirip,
- "Burdaki hayatını artık bununla geçireceksin." demişler. Uygur,

- "Bu kadınla hayat "nasıl geçer derken... düşünürken birden karşısında Atilla Kaya'yı görmüş. O da ne? yanında dünyalar güzeli Demi Moore var. Uygur hemen şikeyete gitmiş;
- "Kardeşim bana bu haksızlığı nasıl yaparsınız? Tamam ben muhasebecilik yaptım. Mükelleflerim daha az vergi ödesin diye uğraştım. Belediye başkanlığı yaptım. Bilerek yada bilmeyerek ekmeğinden ettiğim. Haksızlık ettiğim. Dükkanını yıktığım. Ceza kestirdiğim insanlar olmuştur! Ama bu Atilla Kaya'nın benden aşağı kalır yanı yoktur! Sonuçta avukat. Birçok boşanma davası ile yuva yıkmadı mı? İcra davalarına, ceza davalarına bakarken AH almamış olması imkansız. Bu nasıl haksızlık. Bana bu çirkin kadını verirken, Atilla'nın payına Demi Moore düşüyor?"

Sorgu Meleği durumu hemen açıklamış,
- "Beyefendi sizin cezanız Rahibe Terassa bunda şaşılacak ne var. Yaptıklarınızı kendiniz biliyorsunuz. Suçlarınızı sizede tek tek gösterdik!"

- "Peki Atilla Kaya'nın hiç mi günahı yoktu?" Sorgu Meleği son cevabı vermiş;
- "Olmaz olur mu? Atilla Kaya da Demi Moore'un cezası..!"

Cenk SARIGÖL

5 Kasım 2008 Çarşamba

Karabulamaç


Karabulamaç

Aslanlarlının biri Tepeköyde girer. Lokantaya oturup yemek fiyatlarını görünce, şaşırır ve kalkmayı da kibrine yediremez. Garson ne arzu ettiğini sorunca, dutmaç ister. Garson müşterinin ne istediğini anlayamaz ve sorusunu yineler. Bunun üzerine bizimki:
- Uzun zamandır *KARABULAMAÇ yememiştim. Arkadaşlarıma sordum. Bu lokantayı tarif ettiler. Bana bir KARABULAMAÇ getirir misiniz?
- Efendim, nasıl bir şey bu? Tarif edin, yaptıralım.
- Nasıl yani? Şimdi sizde KARABULAMAÇ yok mu?
- Üzgünüm, yok.
- Pekala. öyleyse, hoşça kalın.
Garsonun şaşkın bakışları arasında, bizimki lokantadan çıkıp gider.

KARABULAMAÇ: Aslanlarda hindi, tavuk yada patlıcan ve un ile yapılan köye özgü bir yemek.

Cenk SARIGÖL

4 Kasım 2008 Salı

Torbalı Patates ve Araba




Torbalı Patates ve Araba Üretimi

Zamanın Başbakanı Sayın Süleyman Demirel’e atfedilen bir olay duymuştum.

Tarih, Aralık 1992'da İzmir Torbalı'da Philip Morris - Sabancı Holding birlikteliğiyle kurulan sigara fabrikası açılışında yanındaki yabancı heyete döner ve hemen karşıdaki Opel Otomobil fabrikasınıda göstererek,
-“Artık patates tarlalarında araba üreten bir ülkeyiz” der. Yabancı heyet içinde bulunan Japon Mühendis Demirel’e hitaben,
-"Sayın Başkan Yakın bir gelecekte fabrika bahçelerinde patates üretmek zorunda kalabilirsiniz” cevabını verdiği rivayet edilir!

Cenk SARIGÖL

3 Kasım 2008 Pazartesi

Siyasetçileri Hatırlıyorum


Siyasetçileri Hatırlıyorum

İki Torbalılı emekli Muzaffer Kebapçıgil Korulukğunda parkta güvercinlere yem atiyorlardı.
Birincisi;
- "Şu guvercinlere ne zaman yem atsam, siyasetcileri hatirliyorum" dedi.

Diger ihtiyar;
- "Neden...?"
diye sorunca ekledi;

- "Yerde dolasirlarken elimizden yiyorlar, havalanınca kafamiza zıçıyorlar..."

Armağan Kars Hocama teşekkürler.

2 Kasım 2008 Pazar

Torbalının Sokak Köpekleri



Torbalının Sokak Köpekleri


Torbalılı Ermo arkadaşıyla Torbalı Mahallesi tren istasyonu kıyısında bankta otururken başıboş köpeklerin saldırısına uğrar. Bunun üzerine Ermo belediyeden, kaymakamlığa, sağlık grup başkanlığından büyükşehir belediyesine kadar şikayet dilekçeleri yazar.
Daha önce sokak köpeklerini ithaf etmek, öldürmekle suçlanan Torbalı Belediyesi bu sefer zabıta vasıtasıyla topladıkları köpekleri aşılar, iğdiş (kısırlaştırıp) edip, kulaklarına kimlik takar. Fakat ilçede hayvan barınağı olmadığı için köpekleri tekrar sokaklara bırakırlar.
Aradan geçen 10 günden sonra köpekleri kulaklarında küpeyle tekrar sokaklarda gören ERMO bir hışımla telefona sarılır;
- "Ben Ermo kardeşim bana saldıran sokak köpeklerini demin gene sokaklarda gördüm. Hani siz bunları alıp, kapatacaktınız?"
Zabıta müdürü başlar,
- "Ermo bey biliyorsunuz Torbalı belediyesinin hayvan barınağı yok. Yinede biz prosüdürü yerine getirdik. Hayvan hakları, çevre duyarlılığı gereği onları öldürmedik."
- "Kardeşim daha önce öldürmüştünüz ama ilaçlı tavuk etleriyle... Beni ısırdı diyorum. Siz toplayıp gene sokağa bırakıyorsunuz."
Belediye zabıta amiri Doğanın Dengesinden, AB ile gelen Hayvan hakları ve kötü muamele etmeme prensiplerinden felan bahsederer devam eder,
- "Belediye olarak bu köpekleri muayene ettik, aşılarını yaptık. Kançıkları (dişileri) kısırlaştırdık. Erkek köpekleride iğdiş ettik."
Bu cevap üzerine Ermo'nun tepesi iyice atar,
- "Kardeşim biz bu köpekler bizi ısırıyor diye size şikayet ettik, tecavüz ediyorlar demedik..!"

Cenk SARIGÖL

1 Kasım 2008 Cumartesi

Süt yada Kahve


Süt yada Kahve

İki Torbalılı Cankuş arkadaş, Ertuğrul Mahallesi 4 yol ağzında karşılaşırlar. Başlarlar ayaküstü laflamaya... Epey bir ayakta sohbet ettikten sonra biri,

-Gel şu kahvede oturalım sana süt ısmarlıyayım? diye teklifte bulunur. Diğeri,

-
Yok arkadaş en son sen tatlı ısmarlamıştın. Ben sana kahve ısmarlayayım.

-Olmaz önce ben teklif ettim. Süt içelim ve ben ısmarlıyacam.
İkiside birbirinin inadını bildiğinden, İlk oturma teklifini yapan arkadaşına dönmüş ve,

-Kahveye oturunca yoldan geçenleri sayalım. 5.ci geçen kadın olursa ben süt ısmarlarım, hesabı öderim. Yok erkek olursa sen kahve ısmarlarsın, hesabıda ödersin.

Dişğeride "Tamam" deyince Havuzlu Kahveye oturmuşlar. Başlamışlar saymaya,

-1 Erkek, 2 Erkek, 3 Kadın, 4 Erkek, 5...
Demeden yan masadan birisi yüksek sesle,

-Aha Bülent Ersoy'la Armağan geçiyor bakın! Demiş.
Cankuşun biri kahveci çırağına seslenmiş;

-Bize iki SÜTLÜKAHVE, hesabı ortak ödeyecez..!


Cenk SARIGÖL