31 Aralık 2008 Çarşamba

İzmir Hakkında Bilinmesi Gerekenler!


Bunları Biliyormusunuz?

-İzmir'in en az 5000 yıllık bir tarihe sahip olduğunu,. "Iliada ve Odysseus"un yazarı Homeros'un İzmir'li olduğunu,
-İncil'de sözü edilen "Yedi Kilise"den üçünün İzmir ili sınırları içinde olduğunu,
-Dünyanın Yedi Harikasından biri olan Artemis Tapınağı'nın Selçuk'ta olduğunu,
-Parşömen kağıdının Bergama'da keşfedildiğini,
-Eski dönemlerde Foçalıların 50 kürekli ve 500 yolcu taşıyan tekneler inşaa ettiklerini,
-Eski Foçalıların Batı Akdeniz'de bir çok koloni kurduklarını, bunlardan bazılarının İtalya'da "Velia", İspanya'da "Ampurias" ve Fransa'da "Marsilya" olduğunu,
-Tanrıça Athena adına inşa edilen ilk tapınağın İzmir'de inşaa edildiğini,
-Filozof ve şair olan Xenophanes'in İ.Ö. 6. yy'da Kolofon'da yaşadığını,
-"Bir nehirde iki kez yıkanılmaz" diyerek her şeyin değiştiğini söyleyen ünlü filozof Heraklit'in (İ.Ö 540-480) Efes'te yaşadığını.
-Filozof Anaxagoras'ın (500-428 B.C) Clazomenae'de, (bugünkü Urla) yaşadığını,
- Eski çağın ünlü hekimi Galen'in (131-210.İ.S.) Bergama'da yaşadığını,
-Meryemana için yapılan ilk kilisenin Efes'te olduğunu,
-İncil'in dört yazarından biri olan St. John'un Selçuk'ta öldüğü ve burada gömüldüğünü,
-Mısır Kraliçesi Kleopatra'nın 188 yılının kışını Antonious ile birlikte Efes'te geçirdiğini,
-Fransız yazar ve şairlerden Lamartine, Chateubriand, Theophile Gautier, and Gustave Flaubert'in İzmir'i ziyaret ettiklerini,
-Papa VI. Paul'un 1967 ve Papa II. John'un 1979 yılında Meryemana Evini ziyaret ettiklerini,. Uluslararası "İzmir Festivali" kapsamında Ray Charles, Paco De Lucia, Joan Baez, Martha Graham Dance Company, Tanita Tikaram, Jethro Tull, Leningrad Philarmony Orchestra, Christ De Burg, Sting, Moscow State Philarmony Orchestra, Julio Iglesias, Jan Garbarek, Red Army Chorus, Academy of St. Martin in the Field, Kodo, Chick Corea, New York City Ballet, Nigel Kennedy, Brayn Adams, Elton John ve James Brown'un İzmir'e geldiklerini,
-Ünlü şarkıcı Dario Moreno'nun Izmir'de yaşadığını,
-Fatih'in karadan Haliç'e indridiği kadırga halatlarının Tire'den sipariş edildiğini,
-Türkiyenin en büyük El Yazması eserler kütüphanelerinden birisi olan Necip Paşa Kütüphanesinin Tire de olduğunu ve Necip Paşa'nın Şeyh Bedrettin Tire'ye sürgün gelirken askerin komutanı olduğunu,
-"Aslanlar Köyü"nün Balkanlardan göçen ve aynı isimle Anadoluda kurulan ender köylerden olduğunu,
-"Bademler köyü"nün Türkiye'de tiyatroya sahip ilk ve tek köy olduğunu biliyor muydunuz?

30 Aralık 2008 Salı

Suikastçiler


Suikast


Bir İlçenin Belediye Başkanı içkiden ölmüş. Yöneticiler kara kara düşünüyorlarmış halka bunu nasıl açıklarız diye ve çözümü bulmuşlar. Halka,


-"Başkanmız bir suikasta kurban gitti!" açıklaması yapılmış.

Ardından suikasçıları açıklamışlar;

1. Yeni Rakı
2. Burgaz Rakı
3. Efe Rakı
4. Jonny Walker

29 Aralık 2008 Pazartesi

Torbalı Geleneksel Deve Güreşi



Torbalı Geleneksel Deve Güreşi


Genç Deve Babasına sormuş:
- "Baba niye bizim ayaklarımız bu kadar büyük?"
Baba cevap vermiş:
- "Çölde kuma batmamak için."
Genç deve tekrar sormuş:
- "Peki kirpiklerimiz niye bu kadar gür?"
Baba deve tekrar cevap vermiş:
- "Çölde kum fırtınalarında kum kaçmasın diye."
Merakı yatışmamış olan genç deve bir soru daha sormuş:
- "Bizim niye hörgüçlerimiz var?"
Baba deve sabırla yanıtlamış:
- "Çölde çok uzun süre susuz idare edebilmek için suyu hörgüçlerimizde depolarız."
Sonunda dayanamayan genç deve sormuş:
- "Peki bizim bu Torbalı Deve Güreşinde ne işimiz var? Üstelik bu nasıl geleneksel oluyor?"


28 Aralık 2008 Pazar

Sarhoş Başkan


Sarhoş Başkan

Belediye Başkanının biri halkın gerçek düşüncelerini öğrenmek, yaklaşan yerel seçimlerde stratejisini belirlemek için amele kıyafetini, giyip çarşıda dolaşıyordu.
Derken izbe bir ruhsatsız meyhaneye girdi içkiyi fazla kaçırınca, amaçını unutup, anlatmaya başladı:

-"Siz ne sanıyorsunuz? Ben Belediye Başkanıyım, Başkan.. Koca ilçe benden sorulur... Zabıtalarımı bir görseniz... İstesem hepinizi burda bastırırım. Burayıda bir telefonla mühürletirim..." derken, meyhaneci gelmiş ve başkanın önüdeki içki şişesini almış ve,

-"Yeter be arkadaşım, daha iki kadehte Belediye Başkanı oldun. Bir tane daha içersen, kesin Başbakanlığını ilan edersin sen...!"

27 Aralık 2008 Cumartesi

Başbakan Oluyorum!

CHP'lilerin Heykel Aşkı!

Torbalı Belediye Başkanı Ramazan İsmail Uygur'un kendi ve eşinin heykelini Atatürk'ün yanına yeni yaptırdığı meydana dikmesinden sonra Trabzon'un yine CHP'li olan Belediye Başkanı Volkan Canalioğlu da kentteki Meydan Parkı'na doktor kayınpederinin heykelini koydurdu. (Sabah Gazetesi 18/09/2006)


Başbakan Oluyorum!

Bir Ege Kasabasında üniversite mezunu adam çok içiyormuş. Arkadaşları onu sık sık rahatsızlandığı, hastaneye kaldırıldığı illetten vaz geçirmek için:

- "Bak sen burada sevilen bir adamsın. Hesap kitap işlerindende anlarsın. Bu kadar içmesen. Bu İlçeye Belediye Başkanı bile olabilirsin! Heykelini bile dikerler!" demişler.

Adamda:

- "Heykeli ben kendimde dikerim. Belediye Başkanlığı ise bişeymi ben içince başbakan oluyorum"

Cenk SARIGÖL

26 Aralık 2008 Cuma

Torbalıda Mezarlık


Torbalıda

Mezarlık


Bilgi; Torbalı Mezarlığı doldu. Özbey Mezarlığı dolmak üzere. Büyükşehir Belediyesi 6 aydır ilçede yer bulamadığı için definler en son 65 yıl önce kullanılan Kız Mezarlığına yapılıyor. CHP'li İzmir Büyükşehir Belediyesi hala çalışma yapmıyor!

Haberi okuyan ERMO lafı gediğine koymuş;


"Lan! bu CHP zihniyeti yüzünden yatacak yerimiz bile kalmadı!!!"



Cenk SARIGÖL

25 Aralık 2008 Perşembe

Aydınlı Koca Mustafa

Aydınlı
Koca
Mustafa




Aydın'ın köylerinden birinde ahali her zamanki gibi oturmuş köy kahvehanesinde TV seyrediyorlarmış. O sırada TV'de Ecevit Çıkmış. Koca Mustafa abi onu görünce,

-"Az ekmeğimi yemedi zamanında! Şimdi bi hal hatır sordugu yok?" demis. Köylüler,

-"Atma Mustafa abi?" demişler. Mustafa abi ,

-"İnanmıyorsanız gidelim size göstereyim!" demiş. Köylüler atlamışlar bi otobüse tutmuşlar Ankara'nın yolunu. TBMM'nin Önünde beklerlerken Ecevit çıkmış dışarı, Mustafa abiyi görünce hemen koşup, yanına gelmiş ve elini öpmeye kalkışmış.,

-"Nasılsın abicim kusura bakma işler yogun sana gelemiyoruz, arayıp, soramıyoruz!" demiş. Köylüler şaşırıp kalmışlar. Sonra bi gün yine kahvede TV seyrederlerken o zamanki Cumhurbaşkanı Demirel çıkmış TV'ye Mustafa abi yine aynı şeyleri söylemiş. Köylüler,

-"Ecevit belki akrabasıdır bunu da taniyacak degil herhalde?" düşünüp, laf verince yine tutmuşlar Ankara'nin yolunu. Yine Demirel Mustafa abi'yi görünce elini öpmeye kalkmış. Köylüler Koca Mustafa'ya büyük saygı duymaya başlamışlar. Derken bi gün TV'ye dönemin ABD başkanı Clinton çıkmış. Herkes susmus Mustafa abiye bakmış... Koca Mustafa yine;

-"Elimde büyüdü...!" diye başlamış konusmaya. Köylüler,

-"Yuh artık o kadarda uzun boylu olamaz!" demişler. Toplanıp borç harç ABD'ye gitmişler. Beyaz Sarayın önüne geldiklerinde korumalar sadece Koca Mustafa'nın içeri girmesine izin vermişler. O da Köylülere,

-"Siz aşağıda bekleyin ben size balkondan el sallattırırım Clinton'a!!!" demiş. 10-15 dakika sonra balkonda iki kişi belirmiş. Köylüler parmaklık perdelerden yüzlerini tam seçemiyorlarmış. O sırada oradan geçmekte olan Micheal jordan'a,

-"Senin boyun uzun şu balkonda el sallayanlar kim bi bakiver?" demişler. Jordan bi süre bakmış sonra,

-"Valla el sallayanı bilmiyorum ama yanındaki bizim Mustafa abi"


24 Aralık 2008 Çarşamba

Torbalı Belediye Memuresi


Torbalı

Belediye

Memuresi


Torbalı Belediye Memuresi bir bayan mal varlığındaki 3 ev, bir yazlık, bir tekne, banka nakitleri ve yurtdışı tatillerini gazetelere yaptığı,

Dişimden Tırnağımdan arttırarak kazandım

açıklamayla savunmuş. Tepeköy Serdar Genç Meydanında bankamatik kuyruğundaki bir Torbalılı haberi okurken “YUH” diye sesli bağırmış. Hemen arkasında sırada olan Ermo,

-“Hayrola bilader, neye YUH çektin?
Adam sese dönünce Ermo’yu tanımış,
-“Ermo abim. Bak ben öğretmenim, eşim Torbalı Kaymakamlığında çalışıyor. Bir çocuğumuz var. İçkim, kumarım, hovardalığım yok. Yılbaşından yılbaşına piyango bileti alırım o kadar. Ama çift maaşla başımızı sokacak bir ev alamadık. Bir Belediye MEMURESİ 4-5 yılda bunca dünyalığın sahibi oluyor. Birde bizim gibi emekçilerle dalga geçer gibi ‘dişimden tırnağımdan arttırdım’ diyor.
Ermo adamın söylediğini düzeltmek ister gibi,
-“Mamut o Mamut!
Adam şaşkın gözlerle,
-“Ne Mamut’u Ermo abi. Belediye Memurunu diyorum ben

-“İyi ya bende sana 4-5 yılda dişinden tırnağından arttırarak, evler, yazlık, tekne alıp, yurtdışına tatile gidebilen birisinin MEMUR değil ancak MAMUT olabileceğini söylüyorum

-“Nasıl abi ya?

-“Nasılı var mı? Bunca şeyi dişinden Tırnağından arttırabilmek için bunda Fil gibi diş, Dinazor gibi Tırnak olması lazım. Eh böyle dişi, böyle tırnağı olan ancak Memur değil Mamut olur!!!


Cenk SARIGÖL

23 Aralık 2008 Salı

Torbalı Belediye Memuru


Belediye Memuru

Belediye Memuru, oldukça yoğun ve yorucu! geçen bir seneden sonra tatile çıkmaya karar verir. Eşi de kendisi gibi meşgul olduğu için birlikte tatil yapacakları bir dönem ayarlamak zor olur. İtalya kıyılarında bir otel bulur ve bulduğu ilk uçakla oraya gider. Otele yerleşirken bir aylık bir rezervasyon yaptırır. Bir hafta kadar güzelce tatil yaptıktan sonra, bir akşam yemeğinde garson kendisine bir mektup iletir. Mektubu okuyan işadamı, tatilini geçirdiği otelin yöneticisinin yanına gider;

-"Ne yazık ki tatil sona erdi..."

Yönetici şaşırır ve üzülür.

-"Ama beyefendi, bir aylık rezervasyon yaptırmıştınız, ne oldu böyle aniden?"

İşadamı çaresiz bakışlarla cevap verir:

-"Evet bir ay kalacağım, ama tatil bitti. Karım yeni aldığımız evin dekorasyonunu tamamlamış ve iki gün sonra teknemizle burada olacakmış...!"


Cenk SARIGÖL

22 Aralık 2008 Pazartesi

Ödemişli ve Kurnaz

Akrostiş ; İlkleme, bir şiirde dizelerin ilk harflerinin yukarıdan aşağıya doğru sıralandığında anlamlı bir sözcük meydana getirmesidir.

Ödemişli ve Kurnaz

İzmir Eşrefpaşa Pazarında manavlık yapan Dev yapılı ve pehlivan cüsseli Ödemişli tezgahından yemek yemek için ayrılmış. Tezgahı 10 yaşındaki oğluna bırakmış. Yemek yeyip geldiğinde oğlunu yüzünü asık görür ve sorar,

-"Hayrola Efem. Ne oldu bakem. Sarkıtmışın yüzüne?" Oğlan ağlamaklı bir şekilde,

-"Buba demin bi dene adam geldi tomatilere (domates) elledi. Ezdi ezdi. Sona ün üne (bağıra bağıra) koyup, 'kötü mal getiriyonuz pazara' deye saydı sövdü getti." Ödemişli malını kötüleyerek, fiyatını düşürmek isteyen bu kurnaz adama çok kızmış ama adamı bulamıyacağını bildiğinden oğlunu teselli ederek, tezgahın başına geçmiş. Bir zaman sonra oğlu sırtından dürterek,

-"Buba bak bak hu adam işte" diye terbiyesiz müşteriyi kalabalığın arasından işaret etmiş. Durur mu Ödemişli? Kafaya koymuş, bir sebebini bulup adamı hırpalayacak. Ardından yetişmiş ve ensesine bir tokat atmış. 3-4 adım öteye sendeleyen adam tam küfür etmeye hazırlanırken, geri dönüp bakınca karşısında dav gibi duran pehlivan yapılı Ödemişliyi görmüş. Kurnaz adam yinede erkekliğe toz kondurmamak için kaşlarını çatarak,

-"Sen şimdi bana gerçekten mi vurdun, şakadan mı?" diye Ödemişli manava sormuş. Ödemişli adamı dövmeyi kafaya koyduğundan,

-"Essahtan vurdum ülen ne olcek?" deyince kurnaz adam bakmış pabuç pahalı şöyle kıvırıp, sıvışmış ortamdan,

-"İyi iyi bende şakadan hiç hoşlanmam zati..!"



Cenk SARIGÖL

21 Aralık 2008 Pazar

İzmir’in Börülcesi

İzmir’in Börülcesi

İzmirlilerin yaz aylarında sofralarını en çok süsleyen tatlardan birisi “Börülce”dir. Yaz mevsimi taze börülce hem taze fasulye gibi pişirilip, yemek yapıldığı gibi hem de haşlanarak salata ve yoğurtlu olarak tüketilir. Börülce Salatası, haşlandıktan sonra kıyımlı kuru soğan, zeytinyağı ve limonla harmanlanır ve servis edilir. Dileyen zeytinyağını az nane ve sarımsakla sos haline getirerek kullanılır. İç Ege de limon yerine daha çok her evi avlusunda bulunan asmalarda ki koruklar sıkılarak, suyu kullanılır. Börülce Kurusu kış mevsiminde tarhana çorbasına katıldığı gibi gene tıpkı kuru fasulye gibi pişirilip, yenilir. Kurunun Salatası da aynı ‘Piyaz’ gibi yapılır.
Börülce, resimde görüldüğü gibi ortası siyah renkli, fasulyeden biraz ufak, ince kabuklu bir sebzedir.

1993 yılında üniversite hazırlıktayız. Evden anam “Kuru Börülce” göndermişti. Oda arkadaşım Denizlili Yakup Subaşı (Lakabı ‘Müdürüm’). Yani Yakup Egeli. Dolayısıyla börülceyi bilen, seven ve yiyenlerden. Börülceyi kuru fasulye gibi pişirmeye karar verdik. Yurttaki odamızın hemen girişi amerikan mutfak. Börülceyi kavurdum, salçası tuzu tamam oçağı kısıp ağır ateşte pişmeye bıraktım. Bir süre sonra yan odada kalan Trabzon - Oflu İsmail Murtazaoğlu içeri girdi. Oçakta pişen yemeği görünce,
-“Oooo mis gibide kokuyor. Ne pişiriyorsunuz?

-“Kardeş bedava cevap yok! Hem kapağı kaldır ona bak, hem hazır elin değmişken birde karıştırıver!” Bizim ki kapağı kaldırdı ocaktaki börülce yemeğini karıştırıyor. Bir taraftan sesli sesli,

-“Demek kuru fasulye pişiriyorsunuz. Pekte severim.” Biz ‘kuru fasulye’ sözü karşısında Yakup Subaşı ile birbirimize bakıp gülüştük. Sonra birden içerden İsmail’in alaycı bir gülmeyle sesi geldi;

-“Hah haha! Lan beceriksiz adamlar yakmışsınız kuru fasulyeyi! Yemeğin dibini tutmuş…
Garibim İsmail Murtazaoğlu börülcelerin orlarındaki siyahlıkları dibi tutan ve yanan fasulye taneleri sanmıştı. Biz Yakup ile koptuk! Kahkaha ile gülüyoruz. Bizim gülmemizden şüphelenmiş olacak ve muhtemelen tencereye daldırdığı kaşığa gelen taneleri görünce bizi gülmekten epey bir kendimizden geçiren şaşkın cümlesi geldi,

-“Ya arkadaş bu fasulyelerin hepside sanki standart gibi aynı yerinden, göbeklerinden yanmış…!!!”


Cenk SARIGÖL

20 Aralık 2008 Cumartesi

Canan Arıtman Çiftliği!


Arıtman Çiftliği!


İzmir CHP milletvekili Canan Arıtman'ın İzmir'in Torbalı İlçesi Yazıbaşı Beldesi bulunan çiftliğine kadar İzmir Büyükşehir Belediyesi asfalt dökmüş. Beldede ve ilçede onca asfaltsız yer varken, Torbalı Atatürk Sanayi sitesi köstebek yuvası olmuşken ve hergün sanayi esnafının bir kaç gazetelerde isyan ediyor, her yağmurdan sonra göletlerle mücadele ederken Canan Arıtman Çiftliğine asfalt döküldü. Gazeteciler yine CHP'li olan Yazıbaşi Belde belediye Başkanı İbrahim Cinkılıç'a,
-"Canan Arıtman Ciftliğinden sonra neden asfalt hemen bittiyor? Tren yoluna kadar dökülemezmiydi?" sorusuna Belde Belediye Başkanı İbrahim Cinkılıç;

-"Bu yıl Büyükşehir tarafından büyük bir asfalt atağı başlatıdı. Bu tür iddialar tamamen art niyetli. Her iki belediye de uyum içinde çalışıp vatandaş hizmet götürüyor. Önümüzdeki günlerde tekrar asfalt çalışması başlayacak ve beldede bir santim yer kalmayacak."

Canan Arıtman'a sorulduğunda ise,

-"Belediyenin çiftliğin 50 adım yakınında su deposu var. Su deposu yolu asfaltlandı." demiş.

Köylülerin yorumu bambaşka tabii;

-"Belediye doktorun (Canan Arıtman) çiftliğine kıyak geçti. Bu yol eğer milletvekili için yapılmamışsa, yolun tamamı niye yapılmadı? Arıtman'ın çiftliğine giden kavşakta asfalt bitiyor. Tren yoluna kadar asfaltlansa bir şey demeyeceğiz. Anayola yaklaşık 1,5 kilo-metre uzakta bulunan Toplu Konut İdaresi (TOKİ) konutlarının bile asfaltı bulunmazken, İzmir-Torbalı karayolundan İzmir-Aydın tren yoluna kadar uzayan tali yolun asfaltlanması Milletvekili Arıtman'ın çiftliğinde son buldu. Ama biz köyümüze bozuk yoldan giderken onun yolları asfalt. Demek ki, iş yaptırmak için torpilli olmak gerekiyor” demiş ve hiçbiri ismini vermek istememiş çekindiklerinden. Nede olsa Canan Hanım medyaya elinde silahla poz veren vekillerimizden!

Dikkat ederseniz haber kendisi içindeki çelişkilerle fıkralık. Canan arıtman Belde belediyesinin su depolarına giden yolun asfaltlandığını belirtiyor. su depolarına kadar gelmişken kendisine ait çiftliğe sadece 150 metre kalmımış (kendi ifadesi). Oraya kadar gelmişken sanki onun çiftliğe kadar asfaltlama nezaketi gösterilmiş gibi anlatıyor. Öbür yandan bazı köylüler çiftliğin içinede asfalt döküldüğünü iddia etselerde ben görmedim.

Diğer dikkat edilmesi gereken husus Arıtman su deposu bahanesi ve irtibatı kurmaya çalışırken, belde belediye başkanının bundan haberi yok. Gerçek olaydan, Anlattıklarımız zaten yeteri kadar yerel, ulusal, siyasi, CHP, politik, kayırmacı, uyanık fıkra hüviyeti kazanmış olsada, durumu genede bir Yazıbaşılı Ermo'ya ilk karşılaştığında sormuş;

-"Ermo ne dersin bu Canan Arıtman çiftliğine asfalt meselesine?"

-"Normal. Olması gerektiği gibi!" Yazıbaşılı şaşırmış ve,

-"Nasıl yani Ermo? nasıl normal olabilir?"

-"Hemşerim. Şimdi milletvelilleri kimin vekili?"

-"Bizim! Yani milletin. Halkın"

-"Tamam işte..! Peki Belediye başkanları ve Belediyeler kime hizmet etmek için göreve gelir ve çalışır"

-"Gene halka, millete"

-"Aferin bak oldu işte!"

-"Ne oldu Ermo? Ben bişey anlamadım!"

-"Kardeşim. CHP de bu anlattığım siyaset biraz farklı işler! Onlar önce kendileri gibi partili seçilmişlerine, sonra kendilerini seçenlere hizmet sıralamasıyla hareket ederler..!"

-"Böyle hizmet anlayışı olur mu Ermo?"

-"Bu yeni değil ki? Mesela Torbalıda Ramazan İsmail Uygur Demiryolu Buyu ve Çamlıktaki tüm kafe ve çay bahçelerini yıktı. Yıktığı yerlerden tekrar yapıp geri teslim ettiği sadece kendi HAMİleri değil mi? belediye garajını yaptırır malzemeyi eski CHP İl başkanı, yeni CHP milletvekili Selçuk Ayhan'ın şirketinden almadı mı? Atatürk mahallesinde kilit taşı ve asfalt çalışmaları ilk CHPli belediye meclis üyesi Sefer İpekli'nin evinin önünden başlamadı mı? daha sayayım mı güzel kardeşim?"

-"Yok yok yeterli Ermo ben anladım. Bu CHPliler hizmeti millete değil vekiline yapmayı seviyor!"



Cenk SARIGÖL

19 Aralık 2008 Cuma

Motor Çalışmıyor


M
o
t
o
r

Ç
a
l
ı
ş
m
ı
y
o
r



Lise yıllarımdı. Zeytinin var yılı. Ve zeytin topluyoruz. Bizim römork (traktör kasası) arızalı olduğundan babam beni bulmak için bir kaç kişiye gönderdi;
-"Şunun ki müsait değilse şunu römorka bakarsın..!"


İlk gittiğim köylümüzün römorku yüklüydü. Aslanlar Köyünde evlerin genelde iki kapısı vardır küçük ve “Porto Kapı” yani büyük kapı. Rahmetli olan yaşlı köylümüzün evinde porto kapı farklı sokaklara açılır. Benim sorup, yüklü olduğunu öğrendiğim köylümüzün evinden çıkmıştım. Rahmetlilerin diğer sokağa açılan porto kapıya dolanmadan yol üzerindeki küçük kapının önünde durup, römorkun müsait olup, olmadığını sormak istedim. Tam elimi kapı mandalına attığım sırada içerden Rahmetlinin sesini duydum;
-“Hanım sen gene bi su kaynat. Bu sefer oldu oldu. Olmadı çay demlersin sobanın başını bekleriz


Beni aldı bir gülme, kapıdan uzaklaştım. Öyle bir gülüyorum ki krize tutulmuş gibi... Başka biri görse dellendim sanacak. Epey zaman sonra kendimi topladım. Gülmemi dudağımı ısrarak ve en yakın duvara pis burun bir tekme atarak, acıyla bitirdim. Kapıdan içeri girdiğimde Rahmetli traktörün radyatörüne sıcak su dökmeye çalışıyordu. Meğer traktörü çalıştırmak için donan radyetöre su ısıtıyorlarmış.

Kendimden ve fesat düşüncemden utandım. Eeee traktör çalışmazsa, tarlaya gidemeyecek, çayı demleyip, sobanın başını beklecektin. Bundan doğal bir şey yoktu. Ben olayı yanlış alğılamış ve kıyasıya gülmüştüm. Küçük kapıdan çıktığımda artık kendi yanlış anlamama gülüyordum. Hala bu olay aklıma geldiğime ya rahmetliye yada kendime gülerim.


Not; Yaşanmış komik hatıra...



Cenk SARIGÖL

18 Aralık 2008 Perşembe

Ege Bir Göl Deeldir!

Eski C.başkanı ve Başbakanlardan Süleyman Demirel'in 1969 Yılında İzmir Mitinğinden Bir Görünüm


Ege Bir Göl Deeldir!





Cumhurbaşkanlığı döneminde Ege Denizi kaynaklı Türk - Yunan gerginliği vardır. Eski Cumhurbaskanımız Süleyman Demirel'in sair bir tarihte düzenlediği halka açık bir basın toplantısından aynen şunları söyler,



-"Ege bir yunan golü deeldir."



"Bravo, Yaşa, Evet..." tezahüratı yapanlara aldırmadan Demirel devam eder,



-"Ege bir Turk gölü de deeldir." Kalabalıkta sessizlik olur. Herkes şaşkındır! Süleyman Demirel krizi yumşatmaya yönelik son cümlesini (gaf) serdeder,



-"Binanaleyhh Ege bir göl deeldir..! Denizdir."








Cenk SARIGÖL

17 Aralık 2008 Çarşamba

Hacı Taco Dayı


Hacı Taco Dayı


Başka yerde yaşasa evliya muamelesi görecek, mezarı türbe yapılacak kadar itikat ve iman sahibi Aslanlar Köylü Rahmetli Taco Dayı, Hac’dan döndüğünde AslanlarlılarAllah Kabul Etsin” ziyaretine giderler. O devirlerde ‘HAC’ çok zahmetli, uzun ve yorucu bir ibadettir. Hısımlarından Birisi sorar;

-“Taco Dayı Allah Kabul etsin. Hele anlat, deyiver, nasıl o mübarek yerler, insanlar?” Taco Dayı gayet ciddi ve ses tonu değişmeden yanıt vermiş;

-“Vallahi Kabe bizim Kabe, Ezan Bizim Ezan, Kuran Bizim Kuran, Amma bu Araplar iş konuşmaya geldimidi sapıtıyor!!!



Cenk SARIGÖL

16 Aralık 2008 Salı

Fazlası Kalsın


Fazlası Kalsın


Torbalılı Ermo Seçuk - Pamucak'a gitmiş. Sahilde bir otelin rıhtımında volta atarken elindeki bayağı taşlı tepihi denize düşürmüş ve,

-"Hay Allah" diye ani bir ses çıkarmış. Bunun üzerine bir Su Perisi belirmiş ve ne olduğunu sormuş Ermo durumu anlatınca Su Perisi,

-"Şimdi size tespihinizi getireyim" diyerek suya dalmış, elinde inciler dizili bir tespihle geri çıkmış. Ermo,

-"Bu tespih benim değil" dedikten sonra Peri sırayla, yakut, elmas, gümüş tespihler çıkarmış denizden. Torbalılı Ermo her seferinde bu tespihin kendisine ait olmadığını söylemiş. Peri en sonunda Ermo'nun düşürdüğü bayağı taşlı tespihi denizden çıkarmış Ermo,

-"İşte benim tespihim bu. Çok teşekür ederim" demiş. Peri, bu dürüst davranışı denizden çıkardığı tüm tespihleri Ermo'ya vermiş. Aradan epey zaman geçmiş. Torbalı Belediyesi Yüzme Havuzu açılışı yapınca Ermo da görmek için gitmiş. Fakat 3-4 metre önünde duran Yunuf Balık! suya düşmüş! Ermo gayrı ihtiyari gene,

-"Hay Allah!" demiş ve yine Su Perisi belirmiş. Ermo Bir şey demeden suya dalıp, Deniz Baykal'ı sudan çıkarmış,

-"Bu mu suya düşen?" diye sorunca Ermo,

-"Evet evet bu!" demiş. Su Perisi çok kızmış, sinirlenmiş. Ermo'ya,

-"Neden dürüst davranmıyorsun? Suya düşenin bu olmadığını biliyorsun?" Ermo mahcup şekilde cevap vermiş;

-"Şimdi ben size Bu (Deniz Baykal) değil desem, siz dğer seferlerde, Önder Sav, İlhan Kesici, Aziz Kocaoğlu, Sedat Uzunbay, Ramazan İsmail Uygur derken. Sonunda Yunuf Balık çıkacak. Sonra hepsini bize vereceksiniz."

-"Eeee ne var bunda?"

-"Ne var olur mu biz bir BALIĞI doyuramadık hepsiyle ne yaparız? Bize Deniz yeter içindekiler kalsın!!!"



Cenk SARIGÖL

15 Aralık 2008 Pazartesi

Ramazan İsmail Uygur


Ramazan İsmail Uygur


Ramazan İsmail Uygur Torbalı Belediye Başkanlığını kaybettikten sonra villasına çekilmiş! Mütevazi bir hayat yaşamaya başlamış! Birgün telefonu çalıyor, ortada artık sekreteri vs olmadigi için tabi kendi telefonuna kendi bakmak zorundadır. Telefonu açınca cızıltılı bir adam sesi:

- "İyi günler, Torbalı Belediye Başkanı ile görüsebilir miyim?" Ramazan İsmail Uygur gülüyor:

- "Beyfendi ben Ramazan İsmail Uygur ama artik Torbalı Belediye Başkanı değilim!" Bunun üzerine telefon kapanıyor... derken 5 dakika sonra tekrar telefon. Yine İsmail Uygur açıyor, yine ayni adam..,

- "İyi günler, Torbalı Belediye Başkanı Lütfen?" İsmail Uygur şaşırıyor, ama seside tanıyor;

- "Az önce bir kaç kez arayanda siz diil miydiniz? Bakin ben artik Torbalı Belediye Başkanı diilim. Lütfen rahatsız etmeyin!" Telefon yine kapanıyor. İsmail Uygur tam yerine oturucakken tekrar telefon çalıyor...

- "İyi günler, Torbalı Belediye Başkanı orada mı?" Ramazan İsmail Uygur artık çok kızıyor:

- "Beyfendi siz oyun mu oyunuyorsunuz?" Adam alaycı bir ifadeyle,

-"Doğruya siz ekmekle oynamayı severdiniz! Pardon. Belediye başkanlığınız süresince size ulaşamadığımız, kapılarda beklettiğiniz dönemlerin acısıyla arıyoruz sayın belediye başkanım!" İsmail Uygur bu tavra dayanamaz ve bağırarak,

-"Siz Laftan anlamazmısınız? Daha kaç kere söylemem gerekiyor 'Ben artık Torbalı Belediye Başkanı değilim" Bunun üzerine karşı taraf gülüyor:

- "Biliyorum, biliyorum ama tekrar tekrar duymak hele sizden en güzel birşey!!!"



14 Aralık 2008 Pazar

İş İnada Bindi

Ödemiş Uluğ Camii (Aydınoğlu Camii)
İŞ İNADA BİNDİ


Ömründe hiç teravih namazı kılmamış olan bir yörük, bir gün Ödemiş Ulu Caminin (Aydınoğlu Camii) önünden geçerken, Ödemiş Ulu Cami cemaatinden adamın birisi:

-"Namaz vakti nereye gidiyorsun?" demiş. Yörük,

-"Hurda ilerde mallarım (keçi) var. Oğlan başlarında biran evvel varam yanına dediydim"

-"Sen Müslüman değil misin? Teravih namazı vakti ezanı duymazdan gelirsin?" Yörük ne desin?

-"Bari şu namazı kılıvereyim de öyle gideyim" diyerek Ulu Camiye girmiş. Gelgelelim, aklı dışarıda, hayvanlarında. Üç beş rekat namaz kılmış, Teravih uzun, imam daha da uzun süreler okuyor, bakmış, biteceği yok.
Dışarı çıkıp oğluna seslenmiş :

-"Oğlum, hayvanlara mukayyet ol. İmamla iş inada bindi!!!"



Cenk SARIGÖL

13 Aralık 2008 Cumartesi

Torbalıspor ve Bandırmaspor


Torbalıspor ve Bandırmaspor


Torbalıspor ve Bandırmaspor maç yapmaktadır. Bandırmaspor taraftarı hararetle tezahurat yapmaktadır,

-"En Büyük Bandırma, Bandırma, Bandırma başka büyük yok!" Torbalıspor taraftar grubu Torkos ise çok farklı bir tezahuratla rakibini susuturur,

-"Bandırcez, Bandırcez sonuna kadar bandırcez! 90 yetmezse 120'ye uzatıp bandırcez..!


Cenk SARIGÖL

12 Aralık 2008 Cuma


İzmir Köfte

Adamın biri hep aynı gider ve hep İzmir Köfte istermiş. Köftesini ikiye böler ve hep bir yarısında kıl çıkarmış. Adamcağız birgün bu duruma dayanamaz ve zorla lokantanın mutfağına girer. Ve gördüklerine inanamaz; aşçının bir kolu yoktur ve köftelere tek eliyle göğsünde şekil vermektedir. Müşteri gördüğü manzaranın etkisiyle bağırır;

-"Bu ne rezalet!" Bu sırada garson dayanamaz ve,

-"Ah beyefendi! Siz bir de onu içliköfte yaparken görün!!?" der.

11 Aralık 2008 Perşembe

Ödemişte Yol Yapımı ve Yörük

Ödemiş Gölcük Yaylası, Resim, İmaje, Foto

Yörük ve Meteoroloji



Ödemişte yol yapımımı için uğraşan mühendisler Kel Dağda öyle bir yere gelmişlerki tıkanmışlar, yolu nereden devam ettirecekleri konusunda kararsız kalmışlar. Oralarda keçi otlatan bir Yörük bir haftadır hiç çalışma yapılmamasını merak etmiş ve Karayolları ekibinin yanına varmış;
-“Hayrola hemşerim. Bir haftadan kelli iş yürütmüyorsunuz?
-“Yok çoban kardeş. Yolu nerden devam edeceğimiz konusunda teknik araştırma yapıyoruz. Toprak ve kaya örnekleri gönderdik. Tahlillerden sonra planı işleteceğiz.” Yörük yüzünde alaycı bir gülümseme ile,
-“Bundan kolay ne var? Toz kireç varsa, ben size hallederim!” Tahlil sonuçlarını beklemekten canları sıkılan mühendisler eğlence bulmanın sevinciyle,
-“Olmaz mı elbette var. Peki ne yapacaz?
-“Şimdi bu kireç çuvalını benim eşeğe yüklücez. Dabanındanda delecez. Eşeğe deh’ dedinnen. Hayvan en sağlam, en güzel güzargahı bilir ordan gider. Eşek sağlam olmayan yere basmaz. Kireç ardından döküldükçe sizde yolu o ize göre yaparsınız!” Mühendisler Yörüğe kireç çuvalını vermiş ve onun çuvalı eşeğe yükleyip, Dehlemesini eğlenerek izlemişler. Lakin 3 gün sonra istedikleri tahlil sonuçları geldiğinde şaşırıp, kalmışlar. Çünkü sonuç Yörüğün eşeğinin izinin aynı istikametini vermiş. Birkaç gün sonra Yörüğün keçi sürüsünü telaşlı telaşlı sürdüğünü görmüşler.
-“Çoban emmi nedir bu telaş?
-“3-4 saate varmaz şiddetli yağmur gelecek. Biran evvel kotaraya varmak dilerim. Sizinde çadırlar aynı yerdeyse onları hemen sökün aha şu yan bayıra kurun. Telef olmayın.” Mühendisler gülmüş.
-“Sen telaş etme emmi. Biz Meteorolojiden rapor aldık. Bir hafta yağış yok.” Yörük aynı telaşla hareket ederken,
-“Benden söylemesi arkadaşlar. Gayrısını siz bilirsiniz” Gerçektende 4 saat sonra öyle bir yağmur kopmuş ki? Seller sular olmuş, mühendisler canlarını zor kurtarmış. Çadırları, malzemelerini sel götürmüş. Sabah olduğunda ölümden dönen iki mühendis ortak kısacık istifa dilekçesi yazarak, vermişler;



Eşeğin yol, Keçi çobanı yörüğün Meteoroloji mühendisi olduğu yerde bize lüzum yoktur!

10 Aralık 2008 Çarşamba

Eşşekten Mühendis Olursa!


Eşşekten Mühendis Olursa!


Ege'nin bir köyünde imece yöntemiyle yol yapılıyor. Bunun için de eşekten yararlanılıyor. Eşek hangi yolu izlerse, orası genişletip araba yoluna dönüştürülüyor. Köye gelen Amerikalı Barış Gönüllüsü, ne olup bittiğini kavrayamadığı için sorar,
-"Ne yapıyorsunuz böyle?"
-"Yol yapıyoruz"
-"Bu eşek ne için?"
-"O, yolun mühendisi. Yola uygun geçişi o gösterir." Barış Gönüllüsü katıla katıla güler :
-"Ya eşek bulamasaydınız?"
-"Eşek yoksa Beygir buluruz!"
-"Diyelim ki eşekte, beygirde yok, o zaman ne yapıyorsunuz?"
-"İşte o zaman Amerika'dan mühendis getirirdik!"

9 Aralık 2008 Salı

Kurban Bayramı




Kurban Bayramının ikinci günü öğle üzeri kahveye doğru yola çıkan Ermo Torbalı Demiryolu Boyunda tırıl tırıl giyinmiş bir Torbalılı ahbabını görür;
-“Bayramın Mubarek olsun bilader. Nasılsın? Çoluk çocuk afiyette mi?
-“Hamdolsun iyidir Ermocum. Seninkilerde iyidir inşallah?” Hoşbeş, hal hatırdan sonra ahbabı Ermo’ya,
-“Sen gitmedin mi bayramlaşmaya?
-“Ne bayramlaşması? Eskiden ‘Bayram Yeri’ vardı. Ahali orda toplanır bayramlaşırdı!
-“Yok be Ermo, bugün Kurban Bayramın ikinci günü ya tüm partilerde bayramlaşma var. Herkes partisine gidip bayramlaşıyor ya…” Siyasetin şimdiki zamanını ve siyasetçiyi pek sevmeyen ama hep siyasetin içindeki Ermo’nun asabiyesi artmış;
-“Kardeşim ben sizin gibi siyasetçi miyim? Hem nerde görülmüş kurbanlığın kasaplarının bayramını kutladığı?” Ermo’nun sinirlendiğini gören ahbabı, ortamı yumuşatmak için;
-“Sıkma canını be Ermo! Bak Yerel Seçim yaklaşıyor. 29 Mart günüde sen istediğini kesersin. Kasap sen olursun. Kurbanda siyasetçi!” Ermo ibretlik cevaplarından birisini daha vermiş ve yoluna devam etmiş;
-“Sen öyle sanmaya devam et. Biz ne 29 Mart günü seçimlerde, nede başka zaman kasap falan değiliz. Lakin her sandığa gittiğimizde kendi kasabımızı seçeriz o kadar. Bu demokrasiyle ancak kasabımızı seçme özgürlüğümüz var!






Cenk SARIGÖL

8 Aralık 2008 Pazartesi

Ne Zulüm Gördük

Aslanlar Köyü Kale ve Gurgur Tepe arasında Mısır tarlası üzerinden günbatımı


Üniversite yıllarımda özellikle Karadenizli ve Güneydoğu Anadolu’dan arkadaşlarım çoğunluktaydı. Yemek kültürü konusunda sık sık tartışmalara girerdik. En çokta Karadenizli arkadaşlara takılmayı severdim bu konuda çünkü inatlaşma huyları, tartışmayı zevkli kılardı. Sık sık lafı hamsiye, karalahana dolması ve turşusuna, mısır ekmeğinin lezzetine getirirlerdi. Benim iddiam ise şuydu;
-“Arkadaşım eldeki malzeme belli, karalâhanayı alta hamsiyi üste koyacan olacak sana bi yemek. Hamsiyi alta karalâhanayı üste koyacan olacak başka yemek! Malzeme olmayınca altüst edip bir isim vereceksin” Yine böyle bir didişme esnasında Rizeli Fatih Temizel,
-“Ya Mısır Ekmeği..? Karadenizin mısırının lezzetini hiçbir yerde bulamazsın da!” Cevabımız hazırdı tabii,
-“Dostum. Bu Karadenizde hasbelkader mısır yetişmesindendir. Yoksa mısırın sıcak iklim ve bol güneş sevdiğini az çok tarım bilgisi olan herkes bilir. Buğday yetişmeyince mısıra talim ediyorsunuz yani..!
-“Sen mısır ekmeğinin lezzetsiz mi olduğunu söylüyorsun?
-“Hayır kimse elinin altında kar gibi buğday unu varken mısır ekmeği pişirmez diyorum. Mısır ekmeği sıcakken tereyağıyla çok iyi ve leziz olur ama aradan bir gün geçtiğinde adamın kafasına vursan öldürür. O derece sert olur yani” Fatih, Karadenizli inadıyla tartışmayı sürdürmeye kararlıydı;
-“Yani biz yokluktan mı mısır ekmeği yiyoruz? Delisin sen? Mısır ekmeğinin tadını bilmediğinizden böyle konuşuyorsunuz!” Tartışmayı bitiren cümle rahmetli nenemin hep söylediği bir sözü aktarmam oldu;
-“Rahmetli nenem, ‘2. Cihan harbinde az buçuk kıtlık çekildi. Askeriye tedbir için erzak depoladı. Buğdaylar harman yerinden jandarmaya verildi. Unsuz kaldık. Mısır ekmeği yedik. Ne zulüm gördük ne zulüm’ derdi hep!” Son cevabımla susmak zorunda kalsa bile Fatih Temizel asıl şaşkınlığını Aslanlar Köyümüze beni ziyarete geldiğinde yaşadı. Aslanlar ovasındaki mısır tarlalarını gördüğünde bana şaşkınlıkla,
-“Kardaş bunlar ne böyle, azman gibi?” sorusunu yöneltti. Çünkü mısır Karadenizde ortalama 1.5 - 2 metre arasında boya erişirken, Aslanlarda 2.5 - 3 metre boyunda mısır tarlaları onu şaşırtmıştı. Eeee bende fırsattan istifade çaktım cevabı;
-“Bak arkadaşım bunlar mısır ağaçları. Hasadı gelince merdivenlerle toplarız sömekleri!


Cenk SARIGÖL

7 Aralık 2008 Pazar

Aslanlar Jandarma Kontrolü

1999 yılıydı sanırım. Jandarma ekipleri köylerde devriye gezmektedir. Köylerde içki satışıda yasaktır. Lakin içkiye düşkün Aslanlar Gençleri bir şekilde tedarik ettikleri zıkkımlarını gece geç saatlere kadar içmektedir. Doz arttıkça çevreye verilen rahatsızlıkta artmakta, muhtarlığa şikayetler gitmektedir. Bu sıralarda köyde kanalizasyon çalışması yapılmaktadır. Köy Hizmetlerinin kepçe iş makinasının camları kırılır. Kabak içkici gençlerin başına patlar. Jandarma devriyelerini sıklaştırır. Yine böyle bir akşam, Dede (Nusret Günay) ve birkaç genç ziftlenmektedir. Işıkları kapalı Sinama Kahvede içki içildiğini anlayan Jandarma ekibi, kahvenin etrafını sarar ve içerdekilere kapıları açtırılır.
Bakarlarki bunlardan birisi kahvenin garsonu Dede, eee mesulde odur bu durumda! Kimlik kontrolünden sonra Dede'yi Torbalı'ya Jandarma Karakola götürüp, ifadesini almaları gerekmektedir. Yılların müzbit bekarı Dede'ye Uzman Çavuş sorar,
-"Evlimisin? Çoluk çocuk var mı? Haber versen iyi olur. Sabaha kadar bizimlesin. Yarın ifadeni alır savcılığa sevkini yaparız. Gerisi savcı beye kalmış. Eve çoluk çocuna haber ver istersen" Dede bekarlığıyla dalga geçen bir cevap verir;
-"Hepsi üstümde..!"
-"Nasıl yani?"
-"Bekarım komutanım, karı, çoluk çoçuk, kız erkek evlatlarım hepsi üstümde!"

6 Aralık 2008 Cumartesi

Aslanlar Hayıtlı Kahvehane


1980'lerin başıydı sanırım. Rahmetli Yakup Dayı (İnanç) sağdı. *Hayıtlı Kahve*yi Koca Adam lakaplı İsmail Güner isminde köylümüz işletiyor. Sanırım ilkokul bire gidiyordum. eski kır bekçisi olan Yakup Dayı ile... Köy Hizmetleri yada Devlet Su İşlerinden bazı devlet görevlileri köyde çalışma yapıyordu. Olayın gelişimini hatırlamasamda, arada bir iddia olmuş. Köyümüzün Yakup Dayı;

-"Ben bir kasa fıstıklı lokumu, bir saatte yerim!" derken. Memurlar;

-"Yiyemezsin. Yede görelim! Yersen sana bizden bir takım elbise" Ben olayın bundan sonrasına tanık oldum. Hayıtlı Kahveye Yakup Dayı ve köyümüzden birkaç kişi ile 3-4 yabancı birlikte girdiler. Adamlar sürekli,

-"Bak dayı bir şey olursa karışmayız. Mesuliyette kabul etmeyiz. Bir kasa lokum adamı fena yapar. Sıkıştırır" Yakup Dayı rahmetli her zamanki sakinliği ile,

-"Siz konuşun konuşun ben yerim siz bakarsınız" diyordu. Az sonra kahvedeki maslardan birisine bir kasa lokum konuldu. O devirde tahta kasalarda satılan lokumların üzerinde 3 sıra halinde çivilenmiş tahta kapak bulunurdu. Yakup Dayı yemeye başladı. Elini kasaya daldırıyor, 2-3 kaç lokum geldiyle lop ağzına 4-5 çiğleme löp mideye gönderiyordu. Bir ara kocaman elleri kasaya girmediğinden kasayı kaldırıp sallıyordu lokumlar açılmış tek tahta kapağın bulunduğu ve parmaklarının erişebileceği yere gelsin diye... Devlet Görevlileri gözleri fal taşı gibi açılmış, bir kasa lokumun yarısını yediği halde iştahından hiç bir şey kaybetmeden atıştırmaya devam eden Aslanlarlıyı izliyordu. Bir ara elinde bir keserle Koca Adam masadaki lokum kasasına uzandı. Yakup Dayı bir hamlede kasaya uzanan eli bileğinden tuttu ve,

-"Napıyon sen aslanım?"

-"Dayı bak erişemiyorsun, lokum kasasının diğer tahtalarınıda sökeyim. Rahat ye istedim!" Yakup Dayı öyle bir cevap verdiki, sanırım bu cevaptan sonra iddiaya giren memurlar, bırakın kasadaki lokumları Yakup Dayı'nın kendilerini bile yiyeceğini düşünmüş olmalılar. Zira gözleri yerinden fırlayacaktı;

-"Sana ne olum? O benim sorunum. Açında sizde rahatça götürün bir iki lokum değil mi?"


*Hayıtlı Kahve* Aslanlarda bir kahvenin önünde bulunan hayıt ağacından alır ismini. Köyümüz yaşlılarının anlattığına göre Selanik'ten Balkan Savaşları sırasında şimdiki köyümüze göç edildiğinde şimdi bu hayıt ağaçının bulunduğu yerde takriben 100 m2 civarında bir hayıt makiliği varmış. Yani en az 100 yaşındadır bu Hayıt Ağaçı. Hayıt genelde sepet örmede kullanılan bir tür çalı/ağaçtır. Mineçiçegigiller familyasından, batı ve güney anadolu'da yasayan akdeniz bitkisidir. Yaz ağlarında enfes koku veren mor çiçekler açar. Ağaç olması için en az 40-50 yıl yılda 2-3 kez bıdanması ve köklerinden gelen gücün bir-iki dala yoğunlaştırılması gerekir. Sapan çatalının en düzgün olduğu bitkidir. Şair İsmet Özel "Akla Karşı Tezler" şiirinde şöyle bir mısra kurmuştur;

"sözgelimi ben,
kendimhiç hayıt ağacı görmemişim,
görmeden ölürüm diye korkum da yok"
Yani hayıt ağacının nasıl bir serüvenle çalıdan ağaç olduğunu bilmiyorsanız, bu bilgiye sahip değilseniz karşınızda dursa bile onun değerini bilemezsiniz.


Cenk SARIGÖL

5 Aralık 2008 Cuma

İstanbulda Bir Ödemişli

Ödemiş Beydağ Barajından Görünüm
İstanbul da Bir Ödemişli


Askerliğini İstanbul da yapan Cevval bir Ödemişli hemşerimiz, payitaht şehrine hayran kalmış. Yıl 1950’lerdir ve Anadolu, İstanbul’a akmaktadır. Bu durum becerikli, kafası çalışan taşralılar için birçok fırsat kapısı barındırmaktadır. Bu fırsatları gören Cevval Ödemişli, askerlik bitince çoluğunu çocuğunu, anasını babasını, kardeşini ablasını alıp, tutmuş İstanbul yolunu. Ödemişten çıkmadan önce ev ahalisini bir bir tembihlemiş.
-“Bakın İstanbul böyük şeher. Kibar şeher. Sosyetik şeher. Aman diyin ora varınca ‘garili, gurili’ konuşam demen!
O zaman için oldukça uzun bir yolculuktan sonra Harem Otogarında inerler. Bavullarını, çuvallarını sırtlarlar. Cevval Ödemişli önce efradı arkada daha 5-6 metre gitmişlerdir ki, bizim cevval Ödemişli sırtındaki koca sandukayla ailesine döner ve son tembihini yapar;
-“İstanbul’a vardık GAYRİ, bundan GAYRI, ‘GARİ’ dimek yok GARİİ!!!


Cenk SARIGÖL

4 Aralık 2008 Perşembe

Torbalı Ticaret Odası Seçimi


Torbalı Ticaret Odası Seçimi için "DEĞİŞİM GRUP" adında bir hareket başlatılmış. 13 yıldır mevcut başkan olan Muzaffer Sekban'ı devirmek temel amaç. Hergün Torbalı Gazetesinde halen Torbalı Ticaret Odası Meclis Üyesi olan işadamlarının açıklamalarını okuyan ERMO kendi kendine,
-"Ne değişim amma..." diye sessizce mırıldanmış. Masadaki arkadaşı söylediklerini duyunca lafa girmiş,
-"Ne o Ermo inanmıyormusun değişime?"
-"Yok inanıyorumda böyle değişim olmaz!"
-"Nasıl olur değişim?"
-"Kardeşim bunlar kendileri değişmek istemiyor başlarındakini değiştirmek istiyor. Baksana değiştirmeye kalkanlar ya dönemlerdir meclis üyeliği yapanlar yada daha öncede Sekban'a rakip olanlar"
-"Yani?"
-"Yanisi yaptılları Torbalı Belediye Başkanı Ramazan İsmail Uygur'un meydana kendi heykelini yaptırması, sonra ulusal gazetelerdeki hakaretler artınca heykelin kafasını değiştirmesiyle aynı."
-"Ne alaka Ermo?"

-"Çok alaka dostum çok! Bunlarda İsmail Uygur gibi yapacak. Kafayı değiştirecek ama gövde aynı kalacak. Muzaffer Sekban değişsin ama biz aynı kalalım derdindeler"

-"Kısaca ne demek istiyorsun Ermo?"

-"Sözün kısası dostum şu; Sadece teknik direktör değiştirmekle şampiyon olunmaz. Çünkü sahadaki futbolcular aynı..!"


Cenk SARIGÖL

3 Aralık 2008 Çarşamba

Torbalılı Yeşilçam Filmi


Torbalılı Yeşilçam Filmi

Torbalı'nın tanınmış simalarından Bekir Özel vatani görevini yapmadan önce bir trafik kazası geçirir. Kaza sonucu Bekir'in kolu kırılır. Tabi bu sebeple Bekir Özel'in askerliği ertelenir. Durumu tespit etmek ve gereken raporu vermek için Bekir'i İzmir'in Hatay semtindeki askeri hastaneye çağırırlar. Bekir Özel hastaneye babası Tamer Özel ile gider. Hastanede aynı zamanda da rütbeli bir asker olan tabip subay Bekir Özel'e ve babasına şöyle bir bakar ve;
-"Film çektirdiniz mi?" der. Bekir Özel;
-"Çektirdik komutanım, yanımızda filmler" Tabip subay filmleri eline alır ve incelemeye başlar. Bir takım teknik tıbbi bilgileri mırıldandıktan sonra Bekir Özel'e sorar;
-"Nerede çektirdiniz bu filmleri?" Bekir tam cevap vermeye hazırlanırken hazırcevaplığı ile bilinen babası Tamer Özel lafı yapıştırır;
-"Yeşilçamda çektirdik efendim!!!"


Nakleden; Ömer GÜNAYDIN

2 Aralık 2008 Salı

Amma Cahilmişsin!

Amma Cahilmişsin!

1996 yılında Fakülteden sınıf arkadaşım Rizeli Fatih Temizel (eski Maliye Bakanlarından Zekeriya Temizel’in yeğeni) ve birkaç arkadaş daha Aslanlar Köyüne ziyaretime geldiklerini ve Fatih Temizel'in traktörden düşmesi sonrası yaşananları anlatmıştım; http://fikralarlatorbali.blogspot.com/2008/11/aslanlar-kynde-traktr-kazas.html
Söz konusu kazadan 2 gün sonra Aslanlar Köyü Muhtarlık kahvehanesine birlikte gittik. Yaz ayları olduğundan köylümüzün çoğu hayatta (avlu) oturuyordu. Merdivenlerden sonra ilk masada Allah uzun ömür versin Sadık amca (Aslan) çauını yudumluyordu. Bizi görünce laf attı;
-"Cenk o traktörden düşen arkadaşın hangisi?" Fatih ben cevap vermeden,
-"Benim amca.."
-"Sen Cenkle üniversitede okumuyon mu oğlum?"
-"Okuyoruz amca hemde aynı sınıfta sayılırız" Sadık Aslan amca üniversitede okuyan birinin traktörden düşmesini yakıştıramamış olacak veya sanki üniversitede traktöre nasıl binileceği dahil herşeyin öğretildiğni sandığından şöyle cevap verdi;
-"O ne biçim okumakmış öyle? Bir motora binmeyi öğrenememişsin?"

Cenk SARIGÖL

1 Aralık 2008 Pazartesi

Torbalı Belediyesi Köpek Kulübesi


Torbalı Belediyesi Köpek Kulübesi


Torbalı Belediye işçilerinin Fen İşleri Sorumlusu Yusuf Balık ve İmar Şefi İlyas Çimen’e ait köpek kulübelerini taşıması basına yansımıştı. Belediye makinelerini ve işçilerini kendi özel işlerinde kullanmaları Torbalı Halkının diline düşmüştü. Her yerde bu gayri ahlaki durum konuşuluyordu. Torbalı Mahallesi İstasyon Kahvesinde oturan ERMO’nun masada konuşulanda buydu. Bir aralık masadakilerden birisi sesini yükselterek,

-“Şahsi olarak benden toplanan vergilerle alınan traktör ve bizim paramızla maaşları ödenen Torbalı Belediye işçilerinin özel işlerinde kullanmalarını, köpek kulübesi taşımalarını içine sindiremiyorum” ağır ağır nargilesini çeken Ermo gayet sakin ortaya,

-“Köpek kulübesinden bir şey çıkmaz!!!” demiş. O ne kadar sakin söylemiş olsada masadaki herkes tam tersi bir hararetle, yapılanın hukuki, ahlaki, yönetmeliklere uygun olmadığını dile getirmeye girişmişler. Hatta birisi,

-“Nasıl böyle konuşursun Ermo? Kamu malını ve işçisini şahsi köpek kulübelerini taşımak için nasıl kullanırlar? Bu görevi suiistimal değil mi?” Ermo vakti geldi deyip, okkalı lafı ortaya bırakıp, nargilesinden derin bir nefes çekmiş;
-“Kardeşim siz bir belediye memurunun 2 senede nasıl koca villa diktiğini görmezseniz, elbette köpek kulübesinden de bir şey çıkmaz!!!

29 Kasım 2008 Cumartesi

Torbalı Belediye Başkan Adayı


Torbalı Bld. Bşk. A. ERMO

Ermo, İzmir – Torbalı Mavi Pastanesinde arkadaşlarıyla otururken sohbet yerel seçim yaklaştığı için siyasetin etrafında dönüyormuş. Filanca şu partiden adaylığını açıklamış, fişmanca bu partiden aday olacakmış, Sezai Tamer Esnaf Odası Başkanlığını bırakmadan aday olabilirmiş, Dr. İbrahim Öz aday olmak için hastaneden emekliliğini istemiş, Atilla Kaya'nın şansı yüksekmiş, İsmail Uygur'u CHP aday göstermeyebilirmiş vs. Ermo sonunda dayanamamış ve patlamış;

- “Yarın bende Torbalı Belediye Başkan adayı olacam!” Kısa bir süre masada şaşkınlık olmuş. İşin espriye vurmak isteyen bir arkadaşı,

- “Hangi partiden Ermo?” diye sormuş.

- “Bağımsız, Bağlantısız!” Makarayı devam ettirmek isteyen bir diğeri,

- “Eeee madem aday olacan anlat bakalım Ermo projelerini, neler yapacan Torbalı’ya?” Ermo tarihi cevabını vermiş;

- “Aferin size be! Yıllardır, aylardır aday olanlar meydanda bir projelerini sormazsınız. Merak etmezsiniz. Sıra yarın aday olacak Ermo’ya geldi mi hemen sıkıştırırsınız

- “Doğru söylüyorsun da kardeşim. Bizim onları gördüğümüz mü var? Bulmuşuz hazır adayı karşımızda sorarız, merak ederiz yapacaklarını tabii!!!” ERMO esaslı lafını çakmış;

- “Yok ondan değil. Siz söylediğini yapacak başkanı buldunuz ondan sorarsınız


Cenk SARIGÖL

28 Kasım 2008 Cuma

Aslanlar Köyünde Traktör Kazası


Aslanlar Traktör Kazası

1996 yılında Fakülteden sınıf arkadaşım Rizeli Fatih Temizel (eski Maliye Bakanlarından Zekeriya Temizel’in yeğeni) ve birkaç arkadaş daha Aslanlar Köyüne ziyaretime geldiler. Bir süre sonra Aslanları gezmek, görmek istediler. Bende traktörle gezebileceğimizi böylece hem daha az vakitte daha çok yer gezdirme imkanı bulabileceğimi söyledim. Bizim ev köy meydanında iki kahvehanenin tam karşısındadır. Ben koltuğa oturdum. Ve arkadaşlara seslendim;
- “Herkes hazır mı? Gidiyoruz sıkı tutunun
- “Hazır” cevabıyla ayağımı hafifçe debriyajdan kaldırmamla traktörün arkasından büyük bir gürültü geldi. Daha traktörün tekeri bir tut dönmemişti ki debriyajla frene aynı anda basıp durdum. Traktör kullananlar bilir. Tarım makinelerini takmak için arkasında “ortakol” diye isimlendirilen bir alet vardır. Traktörde takılı tarım makinesi yoksa sürücü koltuğuna öylesine tutturulur. Bizim küçük kardeşte tek saman teliyle iki dolayıp, bırakmış ortakolu. Lakin Rizeli olmasına rağmen İstanbul da doğup, büyümüş olan Fatih Temizel dostum. Traktöre nasıl binilir, nasıl, nerden tutunulur bilmediğinden düşmemek için ortakola sarılmış. Bizim traktörü hareket ettirmemizle birlikte 180 m. Boyu 105 kilo ağırlığı ile yere öyle çakılmıştı ki, kahvelerden duymayan kalmamıştı. Biz traktörden inmeden köylülerimiz koştu geldi. Fatih’in elini, yüzünü, başını soğuk suyla yıkadık hemen. Durumunu pek iyi görmedik. Beyin kanaması geçiriyor olabilirdi! Hemen arabaya atladık. Doğru İzmir Tepecik Devlet Hastanesine...

Doktora teslim ettik ama hepimiz çok endişeliyiz. Beyin cerrahı hemen bir kafa filmi istedi. Fatih, röntgen odasında filmi çektirdi. Diğer arkadaşlar hemen onu bir kıyıya oturttular. Ben filmi bekledim alıp, doktora hep beraber gittik. Doktor hepimizin yüzündeki endişeyi fark etmiş olacak ki, filme baktıktan sonra espriyle karışık,

- “Korkmayın çocuklar, kafanın her yerine baktım hiçbir şey yok!” Doktor bize şaka yapıyor, espriyle hem “endişelenecek bir şey yok”, hemde “kafanın içinde bir şey (beyin!) yok” anlamı çıkacak cümleler kuruyordu. Bizim Fatih Temizel espriyi anlamamış olacakki sordu;
- “Nasi yani doktor bey?
- “Bu rontgen şimdi senin kafanın içinin filmini çekmedi mi?
- “Evet çekti
- “Tamam işte ben kafanın her yerine baktım. Hiç birşey yok!” Biz bir taraftan gülüyorduk ama daha kopmamıştık. Rizeli Fatih Temizel arkadaşım doktorun dalga geçtiğini hala anlamamıştı. Ve şunu söyleyerek, doktor, hemşire ve odadaki tüm arkadaşları koparacak şu cümleyi kurarak, gülmekten gözlerimizi yaşarttı;
- “Ya ne olacaktı ki doktor bey, evel Allah Karadenizliyiz, Rizeliyiz bişey olmaz!!!


Cenk SARIGÖL

27 Kasım 2008 Perşembe

İsmail Uygur Rahatsızlanır


İsmail Uygur;

Neden Hacca Gitmedi?


Doktorların teşhisine göre içkiye bağlı siroz sebebiyle mide rahatsızlığı geçiren, kendi teşhisine göre küçükken geçirdiği sarılık yüzünden hasta olan Torbalı belediye Başkanı Ramazan İsmail Uygur ameliyattan çıktıktan sonra gazetelere,

"0 Kilometre gibi oldum!"

diyerek iyileştiğini anlatmaya çalışmıştı. Açıklamanın üstünden bir gün geçmeden kurada çıkmasına, kafilesi hazır olmasına rağmen islamın 5 şartından biri olan HAC ibadeti için kutsal topraklara gidemeyeceğini, doktorlarının izin vermediğini gene gazetelere açıkladı. Daha önce doktorlar izin vermediği halde imza karşılığı hastaneden çıkan Ramazan İsmail Uygur, bu sefer imza karşılığı yurt dışına Hac için çıkmak istemedi... Gerçekten sağlığından mı? Doktorların izin vermemesinden mi? Yoksa meydanı başkalarına bırakmamaktan mı bilemeyiz. Hacca gitmekten vazgeçti.

Herkesin bu konuda kafası karışıkken, tanıdıkları olaya açıklık getirmek için Ermo'ya müracat etmişler.

- "Ermo, İsmail Uygur neden vazgeçti Hacca gitmekten?" Ermo sanki bu soruyu bekliyormuş gibi beklemeden cevap vermiş;

- "Bunca şeyden sonra Hacca gitse ona en zor şeytan taşlamak ağır gelir!"



Cenk SARIGÖL

26 Kasım 2008 Çarşamba

Aslanlarlı Tarlada Açıkmış

Aslanlarlı Tarlada Açıkmış

Sanırım 1979 yılının yazıydı. Ben 5-6 yaşlarındayım. Amcamoğlu Cevdet Sarıgöl ile Maşat (Şehitler Köyü) yanındaki tarlada pamuk sulayan (o zamanlar kürekle ve büyük emekle sulanırdı) İzzet Karyağdı dayımıza öğle yemeği götüreceğiz. Yemek çıkını hazırlandı, sepete konuldu. Biz amcaoğlu ile yola çıktık. Lakin Acamın oğlunun o sıralar ciddi sapan merakı var ve kuş peşinde dolanıyor. Ben elimde artık sürükleyerek taşıdığım yemek sepetiyle ardından yetişmeye çelişıyorum. Kuş o ağaça gitti, buraya kondu, tam vuruyorduk derken saatin nasıl işlediğine bakmadan zamanı geçirmişiz. Bahçelerarkası Yolundan aheste aheste gidiyoruz. Bahçivan Dervişlerin (Aslanların Mezrası) geçtik. İzzet Dayım bizi uzaktan gördü. Küreği kaldırmış, bağırıp, küfürler savurarak sanki düşmana hucuma geçmiş Rahmetli büyük dedemiz Salih Karyağdı'nın Çanakkalede şehit düştüğü son taarruzundaki gibi üzerimize geliyor. (bende, sanki biliyormuşum gibi Salih Dedemin taarruzunu!) Korktuk tabi. Sepetin bir uçundan ben bir uçundan Cevdet tuttmuş döndük geri Aslanlara geri yollandık. Açlıktan ve bizi beklemekten sinirleri harap olmuş, bitap düşmüş İzzet Dayının epey bir arkamızdan koştuktan sonra aklı başına geldi. Ve avazının çıktığı kadar bağırdı;

"Yemek sepetini bırakın ulaannn! Yemeği bırakın bariii"

Bizde sepeti tarla yolunun ortasına bırakıp, köye kadar kaçmıştık. Aslında sabahın köründen beri kürekle tarlada çalışan, Aslan gibi açıkmış İzzet dayının bizim taa akşam üzeri getirdiğimiz çıkını nasıl açıp, yemeği nasıl yediğini görmekte zevkli olurdu ama bize atacağı dayağın onun yemek öncesi aparetafi olması pek hoş görünmedi küçük gözlerimize...

Cenk SARIGÖL
NOT; Yaşanmış bir olaydır.

25 Kasım 2008 Salı

0 Km. İsmail Uygur


Sıfır Kilometre İsmail Uygur


Alkole bağlı siroz yüzünden sık sık hastanelere düşen Torbalı Belediye Başkanı Ramazan İsmail Uygur sonunda ameliyat olur. Çıkışta gazetelere hemen açıklama yapar,

"...yaklaşan seçim sürecini göz önüne alarak ameliyat olmayı kabul ettim. Tırnaktan saç teline kadar alınan numuneler ile chek up yaptırdım. Keşke daha önce ameliyat olmayı kabul etseydim. Çok ciddi bir fiziksel değişim yaşadım. Sıfır kilometre seçime hazırım” demişti. Ama bir gün sonra Hac başvurusunu yerine getirmek gitmemesi yönünde doktorları açıklama yaptığı gibi kendiside;
"Çok istediğim kutsal topraklara rahatsızlığım yüzenden gidemiyorum. Doktorlar yasakladı!" dedi. ERMO'ya nasıl oluyorda İsmail Uygur bir gün içinbde kendi kendini böyle yalancı çıkardı diyorlar. Ermo şöyle diyor;

"Yılın son ayları Kasım ve Aralıkta 0 Km arabalar bile neredeyse 2. el fiyatına iner. Her acenta elinden eskisini çıkarıp, yeni modellerden getirmeye çalışır. ismail Uygur ne kadar 0 km'yim derse desin. Model düştü canım model"

24 Kasım 2008 Pazartesi

Aslanlar Köyü Yorumuyla; Top Sakal


Top Sakal


1995 yılında Kıbrıslı bir üniversite arkadaşım Ali Çoban, Aslanlar Köyü'ne ziyaretime gelmişti. Epey misafirimiz oldu. Ali o sıralar "Top Sakal" denilen çene altı sakalı bırakmıştı. Aslanlar Gençleri o vakitler böyle asortik, enternasyonel, popülist adetlere pek teveccüh etmezlerdi. Edenede ne yalan yazalım iyi gözle bakılmazdı. Arkadaşım Ali ile yüksek kahveye gittik. Yanımıza komşumuz Kudret Savaş'ın oğlu Derviş Savaş geldi. Derviş zaman sanırım 12-13 yaşlarında yeni yetme! Hoşbeşten sonra bizim Derviş aklına takılmış olacak ya da gıcık olmuş ki, Şöyle Dedi;

- "Ali abi şimdi bu sakalın ismi ne?" Kıbrıslı arkadaşım gayet doğal ve masumane cevap verdi;

- "Top Sakal"

- "Şimdi sen bu sakalı hiç kesmeyecen mi?"

- "Sıkılınca elbette kesecem. neden sordun ki?"

- "Dedin ya bunun ismi 'Top Sakal' yarın sıkılınca 'Sakal' gitti diyelim. 'Top' sende mi kalcak?"
Kıbrıslı Ali dumur halde sordu;

- "Nası ya?"

- "Abicim şimdi sana 'Topsakal Ali' diyorlar ya!"

- "Evet"

- "Hah işte! Yarın sıkılınca 'Sakal' kesilir diyon. 'Top' kesilemeyeceğine göre. Sana ne deycekler onu merak ediyom?"



Cenk SARIGÖL
Not; Yaşanmış bir olaydan aktarmadır

23 Kasım 2008 Pazar

Zengin Çingene

Zengin Çingene

Çingenenin birisi hazine bulmuş. Zengin olunca eski muhitini terk etmiş. Büyük bir eve taşınmış, lüks şekilde yaşamaya başlamış. Çıktığı kabı beyenmeyen kelebekler gibi aslını saklamaya çalışırmış. Diğer yandan eski komşularına zenginliğiyle hava atmak, Çingenelik zamanlarını ve çingenelerin yaşantısını küçümser olmuş.
Günlerden birgün eski komşuları, dostları bunu ziyarete gelmiş. İki katlı evinin içine almadığı eski dostlarını hemen kapının önüne oturtmuş. Onlara zenginliğini ispatlamak ister gibi güzel yiyecekler getirmiş ama sadece tadımlık. Bu arada televizyonlar yeni yeni çıkmıştır ve sadece çok zengin kimselerin evinde televizyon vardır. Kapının önüne oturan gariban çingenelerin kulağına zengin arkadaşlarının özellikle sesini son ayar açtığı, içerdeki televizyondan "cıv cıv, bili bili, kaptan spak, beni ışınlayın" vb. gibi sesler gelmekteymiş. Sonunda birisi dayanamayıp,
- "Abe Alişim Ercazım, ne var beya tilivizyonda? Bakalım acık be şuna."
Eski arkadaşlarına yeni yaşantısını gösterecek, eski yaşantısını yerecek bir fırsat daha yakaladığını düşünen zengin Çingene, kuru fasulyeyi çok yiyen Çingeneleri ve televizyondan sesi gelen Uzay Filmini birleştirip, sanki izlemeye değmez bir şey havası veren şu cümleyi kurar,
- "Yok şugar bişey be. hiç sevmem FASULYEDEN ROBOTİ film"

Cenk SARIGÖL

22 Kasım 2008 Cumartesi

Nerden geliyon?



Nerden geliyon?

Ödemişli Mehmet ve Mustafa isimli iki genç İzmir Kısık Sanayi sitesinde Mobilya Atölyesinde çalışmakta ve Karabağlarda bir bekar evinde kalmaktadırlar. Boş vakitlerinde vücut geliştirme çalışan iki Ödemişli haftasonları Kordon Boyunda turlamayı ve İzmir Körfezine karşı oturup, çiğdem çıktatmaya bayılamaktadır. Yine bir hafta sonunu böyle geçirdikten sonra eve dönmek için Konak Otobüs Durağına yürümeye başlarlar. Hava alacakaranlık olmuştur. Bu sırada karşıdan oldukça alımlı, sarışın, uzun boylu bir kızın koltuk altında kitaplar ve ‘T’ Çetveli ile gelmektedir. Alacakaranlıktan yararlanarak, akıllarından kıza laf atmayı geçiren kafadarlardan Mehmet arkadaşına,
-“Mıstıfa hu gıza bi laf atıve gari akıdeş
-“Ben neyi atıyon Memet? Sen edeyive gari ne dicesen!” Mehmet bakmış arkadaşından umut yok ve iş başa düştü diye düşünerek, vücut gelişmiş koca Ödemişli gibi tam kızın yanından geçerken sokak litaratürüne girecek lafı patlatmış!
-“Mektepten mi geliyon sarışın bumba?


Cenk SARIGÖL

21 Kasım 2008 Cuma

Sahadaki Tek Aslanlar Köylü



Sahadaki Tek Aslan...


80'li yıllarda kurulan Aslanlarspor bölge turnuvalarında fırtına gibi esmektedir. Çırpı Nahiyesi, Hasköy, Torbalı Kaymakamlık Kupası gibi zamanın gözde futbol turnuvalarında kupalara ipotek koymuştur. 1982 yılında Torbalı Kaymakamlık Kupasını Torbalıspor'u bile yenerek alırlar. Genç Aslanlar çok hırslıdır. O kadar hırslıdırlar ki, toplara kafa, göz, beden, omuz dalarlar. Taraftarın ve futbolcuların kavgacılığı ve kırmızı kart liderliğinide katıldıkları hiçbir turnuvada kaptırmadıklarını belirtmekte yarar var. Bu kısa bilgiden sonra gelelim yerel fıkramıza;


Aslan Köylü

1982 yılında Torbalı Kaymakamlık Kupası Torbalıspor'uda devirerek alan Aslanlarspor, o yıl TSYD Kupasını 9. kez evine götüren Altayspor tarafından 'Centilmenlik Maçı' için Alsancak Stadına davet edilir! Aslanlar Köyünde sevinç vardır. Maç günü bir otobüs Alsancak Stadına giderler. Fakat Altay'ın kendilerine karşı paf takımını çıkaracağını öğrendiklerinde hayal kırıklığına uğrarlar. Kızarlar, köpürürler. O yılların bıyıkları yeni terleyen en hırslı ve genç Aslanlarsporlusu 'Sarı Ergün' lakaplı Ergün Erdoğan'dır (Babamın Süt kardeşinin yani süt amcam Erdal Erdoğan'ın oğludur). Karar verilir Altay'ın yaptığı bu centilmenlik davetindeki centilmenlik dışı davranışa misliyle karşılık verilecektir.
Sarı Ergün'ün Aslanlarspor'un en genç oyuncusu olarak sahaya tek başına çıkmasına karar verilir. Diğer oyuncu ve taraftarlar Kordan Boyunda vakit geçirecek, maç bitince Konak Meydanı Saat Kulesinde buluşacaklardır. Buluşma saati geldiğinde orada toplanırlar. Bir müddet sonra Sarı Ergün gayet perişan ve moralsiz Kemeraltı Çarşısı tarafından salına salına gelmektedir. Takımı çalıştıran Muhsin Hoca (o yıllarda Şemikler Lisesini Türkiye Voleybol Birinciliğine taşımıştı) öne çıkarak sorar,
- "Ne oldu olum Ergün?" Tek başına Altay PAF takımıyla maça çıkan Sarı ergün üzgün bir ses tonuyla cevap verir;
- "Hocam Maç 1 -1 bitti alamadım..." Herkes sevinmiş ama Sarı'nın üzüntüsünede şaşırmıştır. Altay'ın Paf takımına karşı tek başına sahaya çıkan Aslanlarsporlu Sarı Ergün 1 -1 skora sevinmek yerine maçı alamadığına üzülmektedir. taraftarlar moralini düzeltmek için,
- "Olsun ya sıkma canını bir dahaki sefere yenersin! sen anlat hele nasıl oldu maç"
- "Hakem taraf tutuyordu abi. Yazı - Tura atıldı. Başlama vuruşu bizde. bunlar laubali laubali toplanmışlar. Baktım kaleci önde direkt, Allah ne verdiyse vurdum. Hop top ağlarda. 1 - 0"
- "Hadi ya, çamur yapsaydın. Yatsaydın skorun üstüne bizim oğlan" Sarı anlatmaya devam eder,
- "Bunlar golü yeyince, orta sahada başlama vuruşu yapacak. Ben daha topa vurur vurmaz kaval kemiğine depiği yapıştırdım. O yerde ama gole gidiyorlar hekem 'avantaj' dedi. Baktım topu alan gidiyor koştum arkadan tabanları gösterdim. Gene 'avantaj' ama adamlar kalabalık ben yerden kalkana kadar topu başkası kaptı. tüm gücümle koştum onada yatarak daldım. ceza sahasının 15 m. dışında sağ taraftayız. Bizim kale boş ya, topa birisi kaleye doğru vurdu. Koştum koştum topun peşinden tam kaleye yakın Altaylı'nın biride hızla geliyor. Benden önce topa yetişebilir. ceza sahası içinde öyle bir omuz attım ki, nerdeyse kendi sahalarına geri gidecekti. Ama top gidiyor tam kale çizgisinden girecek, üstüne uçtum elle tuttum." Kalabalık etrafına toplandığı Sarı Ergün'ü can kulağı ile dinlemektedir. Biri sorar,
- "eee sonra ne oldu?"
- "Hakem elini cebine attı kart çıkaracak. Ben hemen itiraz ettim. 'Ben aslında kaleciyim' elle tutabilirim diye.." Aslanlarspor taraftarından sesler yükselir,
- "Doğru, doğru iyi demişin sonra ne oldu? Ne dedi Hakem?"
- "Hakem, 'tamam haklısın onu geçtim. Elle tutmana kart çıkarmayayım. Ama elle topu tutana kadar ceza sahası dışında 3, içinde 1 kırmızı kartlık faul yaptın. Yani 4 kartlık, bir penaltılık' dedi"
Taraftarlar içinde bulunan Dede lakaplı Nusret Günay söze karıştı;
- "B.k var o kadar sert oynacak demi? Ne olsu sona?"
- "Hakeme 'o zaman penaltı geçersiz, kullanamazlar' dedim." Dede gene söze girdi,
- "Ne kullanamazlar bal gibi penaltı işte. Kendin dedin 'adamı kendi sahasına gönderdim' diye. Neden kullanmasın adamlar?"
- "Kullanamazlar abi! Bana ilk 3 faulden kırmızı kart gösterirse 4. hareketimde penaltılık faulde ben normalde zaten oynamıyor olurum. O zaman penaltıda olmazdı. Hakem bariz taraf tuttu. Beni oyundan attı. Altaya boş kaleye penaltı çektirdi. Ben hayatımda bu kadar taraflı hakem görmedim!"


Cenk SARIGÖL

NOT: İlk paragraf dışındakiler tamamen hayal ürünü ve kurmacadır. Hakkında fıkra yazacağımı söylediğimde 'sen ne yazarsan kabulümdür' diyen Emmioğlu Ergün Erdoğan'a armağan olsun.

20 Kasım 2008 Perşembe

Torbalı Belediyesinde; Kimi Heykel, Kimi Villa Diker



Torbalı Belediyesinde; Kimi Heykel, Kimi Villa Diker


Çamlıca (Çakallar) Köyüne yaptırılan ve herbirinin değeri 700 bin ytl. olarak iddia edilen villaların son rutuşu Köpek Kulübelerinin Torbalı belediye Ekipleri Tarafından buraya konmasıyla ilgili Torbalı Belediyesi Fen İşleri sorumlusu Yusuf Balık, “Belediye ekiplerimiz Çamlıca köyünde çalışma yapıyordu. Köye araçla komprasör getirildi. Ben de köye gelen ekiplere yaptırdığım köpek kulübesini evime götürüp indirmelerini istedim” dedi.
Kahvede okuduğu bu haber üzerine ERMO içlenmiş,

- "Ne memleket şu Torbalı be arkadaş? Torbalı Belediyesinde; Kimi Heykel, Kimi Villa Diker. Belediyemiz sınırları dışındaki köyde çalışma yapar, arada villa diker. Kayrak taşı Muzaffer Kebapçıgil Koruluk Kafe'ninkiyle aynı. Ustalar aynı Tireli usta. Çevre düzenlemesi belediye işçileri. Ya biz bunları belediyeyi kendilerine çalıştırsınlar diye mi yoksa bize hizmet edecekler diye mi seçmiştik? Aklım almadı gitti... BALIK baştan kokar diye boşuna dememişler! bereket adam insaflıymış, ya belediyenin çeyrek olimpik havuzunuda villasının önüne yaptırsaydı?" baknz. http://cenksarigol.blogspot.com/2008/08/adam-olmayz-biz.html


Cenk SARIGÖL

19 Kasım 2008 Çarşamba

Aslanlar Köyü Molası



İzmir Valisi Kazım Dirik Paşa'nın Aslanlar Köyü Molası

Cumhuriyetin ilk yıllarıdır ve yurt genelinde okuma - yazma seferberliği başlatılmıştır. Kampanyanın sloganı 'her köye bir okul' olarak belirlenmiş. 1932 yılında Ödemiş - Gölcük Yaylası'na yol yapım çalışmalarını denetlemek için İzmir'den yola çıkan Vali Kazım Dirik Paşa, Aslanlar Köyü 'Naylon Kahvehane' (asfaltın kenarında bulunur ve o zamanlar yaınından dere akarmış) de mola verir. Aslında Paşa birazda hemşehrileriyle (kendisi Manastır 1880 doğumludur) hasret gidermek istemiştir. Paşaya dereye bırakılan testilere çalınmış, buz gibi ayran ikram edilir.
Bu arada Aslanlar Köylüleri Vali Kazım Dirik Paşa'dan köyleri için bir okul ister. Paşa bu isteğe çok sevinir. Zira "Her Köye Bir Okul" (bu paşanın kendisinin İzmirde başlattığı bir uygulamadır. Asıl ulusal kampanya 1948 yılında aynı isimle başlatılır) fikriyle hareket eden paşa buna çok sevinir. Aslanlarlılara şöyle der;
- "Bir şartla olur! Malzemeler bizden okulu yapmak sizden"
- "Olur Paşam" der köylüler.
- "O zaman biz valilikten size malzeme gönderelim. 10 güne malzemeler gelir. Ben 3 ay sonra Ödemiş'e yine gideceğim. Buraya uğrarım. O zamana kadar en azından temeli atmış olun!"
Aradan 3-4 ay geçer. İzmir Valisi Kazım Dirik Paşa tekrar Ödemişe yola çıkar ve Aslanlar Köyü'ne uğrar. Fakat bırakın okulun temelini, gönderilen malzemeler bile yoktur ortada. Muhtar mahcup şekilde,
- "Paşam tam tütün zamanıdır. Köylüler kendi işlerinden imeceye katılamadı. Malzemelerde geceleri alınmış"
Kazım Dirik Paşa bu işe çok kızar. Durumu hemşehrilerine yakıştıramaz ama Aslanlar Köyü'nün mübadelede gelenlerin ilk sığındıkları yer, onlara kucak açan merkez olduğunuda bilmektedir. Daha ilginç olan köylülerin en çok övündükleri şeyin, Selanik'te de aynı ismi taşıyan köylerinin "Aslanlar" olan adı olduğunu bilmektedir. Aslanlar Köylülerini okul yapımı için harekete geçirmenin bir yolunu bulur ve onları can damarından vuran şu sözleri söyler,
- "Eğitim yılının açılmasına 1 ay var. Tepeköy (Torbalı)'e geleceğim. Burayada uğrayıp, teftiş edeceğim. Eğer okulun temelini gene göremezsem. Köyünüzün ismini 'KEDİLER' diye değiştireceğim."
Kazım Dirik Paşa dediğini yapar ve takriben 1.5 ay sonra Aslanlar Köyü'ne yine gelir. Okul temelini görmemekten korkan Vali, birde ne görsün! Aslanlar Köylüleri okulu bitirmiş. Hemde zamanın şartlarında çok güzel ve büyük bir okul. İzmir Valisi Kazım Dirik Paşa'nın öngörüsü ve tehdidi tutumuştur. Köylerinin ismine önem veren Aslanlarlılar, değiştirmesinden korkarak, imece usülü kısa sürede okulu tamamlamışlar. Vali Paşa'nın keyfine diyecek yoktur. Ayranlar gelir, kuzular kesilir, bazı köy kadınları Paşa'ya Mekodonya'ya özgü yemekleden Karabulamaç, Kestirmeli, Akıtma yapar getirir.
Paşa'nın neşesinden ve samimi duruşundan cesaret alan bir Aslanlar Köylü yanına yaklaşarak bir ricada bulunur,
- "Paşam, bende çadırda yaşarım. Erkek evladımda yok. Kendim hastayım. Şu köylülere söylesende ben garibede bir yapsalar"
İzmir Valisi Kazım Dirik Paşa bu köylüye öyle bir cevap verirki, onun güzel bir vecibesi olarak, kendinden sonra İzmir Valiliği (eski bina) duvarına yazılır. Paşanın Aslanlar Köyünde bir köylüye söylediği ünlü söz Şudur;
"Efendi, DEVLET İŞLERİ SANA, BANA OLURSA LAF, UMUMA OLURSA HAYIRLI OLUR"

Cenk SARIGÖL
NOT: Bu olayı köyümüz yaşlılarından Rasim Şekeroğlu, Recep Karagöz (Allah Uzun ömür versin) ve Ahmet Toptop ile Ali Ulaş'tan (Allah Rahmet eylesin) ayrı ayrı dinlemiştim. Daha sonra üniversite yıllarında tanıştığım. Merhum Alparslan Türkeş'in yakın dostu, zamanın gözde gazetecilerinden, HürEfe Gazetesinin ve matbaasının sahibi rahmetli Şeref Üsküp'ten ayrıntılı şekilde dinledim. Hatta Şeref Üsküp, Aslanlar Köyü ile ilgili bu olayı "Egede İlginç Olaylar" ismiyle bastığı kitaba 2.5 sayfa olarak, almıştır.

18 Kasım 2008 Salı

Kim Kazanacak?



Kim Kazanacak?


Torbalı Merkezde Colayların Kahvede nargile içip sohbet eden Ermo ve arkadaşları yaklaşan yerel seçimler ve adaylar üzerine laflıyormuş. Hangi parti hangi mahallede güçlü? Kim ve hangi aday kazanabilir? sorularına herkes yorum getirmekteymiş. Bu konulara ilgisiz nargilesini çeken Ermo'ya dönüp, birisi sormuş;

- "Ermo, Torbalıda her parti ve aday güçlü olduğunu, kendilerinin kazanacağını söylüyorlar"

- "Doğrudur!"

- "Nasıl olur? Hepsinin birden kazanması mümkünmü?"

- "Kardeşim hangisi kazanırsa kazansın sonuçta kaybeden biz olmayacakmıyız? Daha ne soruyorsun?"


Cenk SARIGÖL