16 Kasım 2008 Pazar

Çaybaşılı Roman Sadullah


Çaybaşılı Roman Sadulah

Rivayet odur ki, çok çok çetin bir kış Torbalı'nın içinde bulunduğu Küçükmenderes ovasını karlar altında bırakmış. Alışık olunmadığı şekilde keskin geçen kış yüzünden, donarak ölenler olmuş. Bunu duyan ve ölümden çok korkan Çaybaşı Roman Mahallesi sakinleri şöyle bir karar almışlar;
"Soğuklar bitinceye, kar kalkıncaya kadar dışarı çıkılmayacak"
Dışarı çıkılmayacak ama ne yenilecek, ne yakılacak? Bir hafta 10 gün sonra evlerde yiyecekler tükenmeye yakacaklar bitmeye başlamış. Herkes pencere önlerinde dışarda birini görsemde seslenim, birşeyler istesek diye bekleşmekteymiş.
Sepetçi Sadulah'ın durumu daha kötüymüş. Yakacak bittiğinde karısı, Menekşe onu dışarı salmamış, donmasından korkmuş,
- "Gitme Sadulah, çıkma Sadulah! idare ederiz beya!" demiş durmuş. Böylece 4-5 gün daha idare etmişler. Evdeki, sandalye, masa, eski kilim, hasır makinesi, boya tekneside yakılmış. Evde yakılacak birşey kalmayınca gitme diyen karısı başlamış yakınmaya,
- "Yayılıp durma Sadulah, kalk odun bul Sadulah, Çay (Fetrek Çayı) odun getirmiştir topla Sadulah. Bebeler donacak Sadulah. Cicular (çocuklar) üşür, sen nası bubasın. Çıkasın dışarida toplayasın yakacak. Dunacayız be adam. Yapasın bişeycik"
Hep "Bugün idare edelim yarın yeminnen çıkacam dışarı" desede Sadulah, makineli tüfek gibi saydırmaya başlayan karısı Menekşe'yi durdurmak ne mümkün. Evdeki Gırgır olmuş sade dır dırı dır. Sadulah şişmiş şişmiş sonunda,
- "Tamam ulan kari, getir baltayi çıkacağım dışarı" demiş.
Karısı baltayı getirmiş getirmesine ama, Sadulahın tüm giysilerini taktığından bir üstündeki gömlek, birde kalın bir gömleciği kalmış. Karı elbisesi giymeyide kendine yakıştıramayan Sadulah,
- "Madem üleceğiz. delikanlı gibin, mertçe geberekte namımız kalsın alemde" diye düşünerek, üstüste giydiği iki gömleğin yakasınıda göbeğine kadar açıp, bir elimde balta şişine şişine atmış kendinhi sokağa, tüm roman mahallesi sakinleri pencerede bu kahramanı izlemektedir. sadulah bir savaş kahramanı gibi ilerler sokağın ortasında, hakkında ev içlerinde yüksek sesle yapılan bazı konuşmalar kulağına geldikçe daha bir güven gelmektedir içine,
- "Yiğide bak. Ne yiğit adam be. sizde adam diye başımıda durursunuz Sadulaha bakında ibret alın.."
Bu arada Sadulah yüksek sesle bağırarak, ve elini açtığı sinesine vurarak, şovunu yapar,
- "Es be deli rüzgar, vur be acı soğuk, vur yiğidin bağrına bağrına" yerde don oladuğundan, her bastığı adımda 'kart, kırt, kurt, tırt, çırt' sesleri gelmektedir. Onuda havasına katar,
- "Ah ulan zalım rüzgar bırak bebeleri, kadınları, korkakları. Bak burda adımından yer ağlayan yüğit var. Vur sinesine"
Elbette bu kısa ama unutulmaz yürüyüş, mahallenin bitmesiyle sona erer, artık pencereden bakan, alıkışlayanlar yoktur. Sadulah gömlet düğmelerinin hepsini ilikler, kollarıyla kendini sarmaya çalışır gibi çaprazlama ellerini pazularının üstüne koyar. Büzüşür ve kafasını hafifçe soğuğa kaldırıp,
- "Lan kahbe rüzgar, neyi kanıtlamaya çalışıyorsun? Bırak beni. Bulmuşun garibi vurursun ensesine ensesine, ben senin denginmiyim? Güçün yetiyorsa sen oduncuya dalaş, kömürcüye çat. Ne istiyorsun garipten?"
Sadulah havaların ısınmasıyla çay kıyında donmuş olarak bulunur. Ama cenazesinde her romanın söylediği söz şu olur;
"Ne yiğit adamdı"
Cenk SARIGÖL

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

hakaret, küfür, aşağılama içermeyen yorum yazacağız.